ORTAOYUNU ÖZELLİKLERİ
Ortaoyunu Metinleri, Ortaoyunu Örnekleri
Ortaoyunu Nedir?
Etrafı tamamen seyirci ile çevrili orta bir alanda oynanan doğaçlama (tuluat) oyunlara “Ortaoyunu” denir. Oyunların gerçekten de ortada oynanması nedeni ile bu isimle anılmıştır. Oyunların yazılı bir metni bulunmaz. Günlük hayatı konu alan oyunlarda şenliği artırmak için çalgı, dans, taklit, hokkabazlık gibi unsurlar kullanılır.
Ortaoyununun Tarihsel Gelişimi
Oyunların ilk defa ne zaman oynanmaya başlandığı bilinmemekle birlikte 19. Yy’da gelişip yaygınlaştığı düşünülmektedir. Osmanlı kültür ve sanat hayatında bu yüz yılda meydana gelen değişmelerin etkisi ile oyunlar gelenekselleşir. Elbette ortaoyunu birden ortaya çıkıp yaygınlaşmamıştır. Oyunların Eski gelenekte varlığı bilinmektedir. Anadolu Selçuklularında bu çeşit oyunların varlığına dair belgeler bulunmaktadır.
Ortaoyunu Nerede Oynanır?
Göçebe kültürümüzün bir etkisi olarak Geleneksel Türk Tiyatrosunda sabit bir tiyatro oyun yeri bulunmaz. Ortaoyunu, düğün, bayram vb. gibi şenliklerde anında her yerde oynanabilir. Yine bu sebeple oyunların sabit bir dekoru ve perdesi bulunmaz.
Ortaoyununda Dekor, Sahne Unsurları
Palanga: Orta oyununda gösterinin sergilendiği alana denir.
Yenidünya: Oyunda seyirci ile oyuncuları ayıran ev temsili bezsiz paravana denir.
Dükkan: Sokak izlenimi yaratmak için kullanılan birkaç kasa ve tezgahtan oluşan alana denir.
Bunlar dışında yer ve görevi sabit olmayan tabure, masa, dolap gibi araçlar da bulunur.
Not:Klasik tiyatromuzda dekor, sahne ve kostüm gibi araçlara önem verilmemiştir. Oyunlarda esas önemli olan olaylar ve konuşmalardır.
Ortaoyununun Kahramanları Kimlerdir?
Ortaoyununda Pişekar ve Kavuklu adında iki ana kahraman bulunur. Bunlardan Pişekar, okumuş, aydın, bilgili insan temsili olması yönü ile Karagöz oyununda Hacivat’a; Kavuklu ise okumamış, cahil, kaba insan temsili olması yönü ile Karagöze benzer. Ortaoyununda kahramanlar canlı kanlı kişilerdir. Yeteneklerine göre roller üstlenirler. Bunların dışında Karagöz oyunlarından tanıdığımız şu kahramanlar da bulunur:
Çelebi: Zengin, hovarda, mirasyedi, züppe
Zenne: Kadın rolünde erkek oyuncu (Kadınların oyunlarda görev alması hoş karşılanmadığı için erkeklerce temsil edilirler. Bunlara zenne denir.).
Tuzsuz Deli Bekir: Kabadayı, zorba
Beberuhi: Akılsız, cüce, avanak
Bunlar dışında meslek ve memleket temsili kahramanlar ise şunlardır: Kayserili, Rumelili, Laz, Arnavut, Frenk…
Ortaoyununun Bölümleri:
Ortaoyunu iki ana bölümden oluşur:
Muhavere: Karagöz oyununda olduğu gibi iki ana kahraman arasında geçen konuşmaların olduğu bölümdür. İlkin Kavuklu söze başlayıp bir olayı gerçekmiş gibi tekerlemeli bir dille anlatır. Olayın rüya olduğu anlaşılır. Bu bölümde dağınık olaylar anlatılır. Söz oyunları, tekerlemeler ile seyirci oyuna hazırlanır. Asıl oyunla bir bağlantısı yoktur.
Fasıl: Esas oyunun sergilendiği bölümdür. Oyuna konu olan olay ve durumlar canlandırılır. Çoğu oyun bu bölümün teması ile anılır. Büyücü, Zengin Koca, Yol Arkadaşı, Kavuklu’nun İşi…
Karagöz ile Ortaoyununun Fark ve Benzerlikleri
İki oyun arasında geleneksel açıdan çok bir fark yoktur.
Farklar:
1-Karagöz oyununda hayali temsiller yani deriden tasvirler bulunur. Ortaoyununda kahramanlar canlı kanlı kişilerdir.
2-Ortaoyunu iki ana bölümden, Karagöz oyunları ise dört bölümden oluşur.
3-Ortaoyununda gülme unsuru daha çok olaylar üzerindedir; Karagözde ise komedi kahramanlar arasındaki diyaloglara dayanır.
4-Ortaoyunu belli bir alanda, Karagöz ise perdede sergilenir.
5-Ortaoyununun oyuncusu, Karagöz oyununun ise oynatıcısı bulunur.
Benzerlikler:
1-Her iki oyunda kahramanlar karakter özellikleri ile birbirine benzer; hatta bazı oyuncular aynıdır ( Beberuhi, Çelebi…).
2-Her iki oyunda da konu günlük hayattan alınır.
3-İki oyun da komedi türündedir.
4-İki oyunda da fasıl ve muhavere bölümleri bulunur.
5-İki oyun da doğaçlamaya dayalıdır. Oyunların yazılı metinleri bulunmaz.
6-Her iki oyunda da gerçek bir dekor bulunmaz.
Örnek:
Bahçe
Örnek oyunun “fasıl” bölümünden alınmıştır
Pişekar — Şimdi ne işle meşgulsün?
Kavuklu — Yani, ne iş görüyorum?
P. — Öyle ya.
K. — Hiç tabi. Okumam yok, yazmam yok; başka bir marifetim de yok.
P. — Eyvah! Desene, evde de rahatın yok. Aman, Hamdi’ciğim, felaket üstüne felaket!
K. — O da doğru. Hatta bizim karıyla kavga ettim de, çıktım sana geldim; “belki bir iş bulur da geçimi düzeltirim” dedim.
P. — Aman birader, bu aralık ortalıkta o kadar kesatlık var ki, sorma. Ben bile geçinemiyorum. Hele şimdilik biraz sabırlı ol da, bakalım belki bir iş çıkar.
K. — İsmail, bu işsizlik yüzünden evle de bozuştuk.
P. — Ev kira değil miydi?
K. — Elbette kira.
P. — Öyleyse ne üzülüyorsun? Bırak çık. O keder etsin.
K. — Ev mi keder etsin?
P. — Öyle ya! Aranız bozulmadı mı? Bırak, yürüyüver.