METİN VE YAZAR İLİŞKİSİ

Metinlerin Yazarın Hayatından İzler Taşıması

Anlatmaya ve göstermeye bağlı metinlerde metnin inandırıcılığı, gerçekliği ve başarısı yazarın gözlem ve hayal gücüne, dili kullanma yeteneğine, bilgi birikimine vb. bağlıdır. Yazar eserini oluştururken en çok hayal gücünü kullanır. Böylelikle ortaya konan eserde yazar kendi gözlem ve deneyimlerini de metne koymuş olur. Her yazıda mutlaka yazarın yaşantısının izleri bulunur. Bir romanda veya hikayede olayın geçtiği yer, kahramanlardan biri veya birkaçı, anlatılan dönem yazarın hayatı ile örtüşür. Ancak hiçbir yazar kendi hayatını eserine aksettirmek istemez. Zira bu yazın ve anlatı için başarısızlık olarak görülür. Hikaye özgünlüğü ile başarı kazanır.

Otobiyografik diye bildiğimiz bir romanda dahi yazar kendi hayatını anlattığı gerçeğini kabul etmek istemez. Örneğin; Michael Proust otobiyografik roman olduğu tüm edebiyat araştırmacıları tarafından kabul edilen “Geçmiş Zaman İzinde(Peşinde)” isimli romanında kendi hayatını anlatmadığını belirtir. Yine Flaubert’in “Madame Bovary” isimli romanını bir gazete haberi üzerine yazıp yazmadığı hala bir tartışma konusudur.

Edebiyatımızda birçok yazar eserinde sanatçı kişiliği, hayatı ve görüşleri ile karşımıza çıkar. Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında Rakım Efendi’nin kişilik özellikleri ve hayatı Ahmet Mithat Efendininkine çok benzer. Vatan Yahut Silistre adlı eserde vurgulanan vatan düşüncesi Namık Kemal’in vatan düşüncesidir. Sergüzeşt romanında Celal Bey bir ressamdır; Samipaşazade de gerçek hayatta ressamdır. Mai ve Siyah’ta Ahmet Cemil Halit Ziya’ya çok benzemektedir. Bir deniz tutkunu olan Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) ile Sait Faik’in eserlerinde konu çoklukla deniz, balık ve balıkçılardır. Bir dönem Anadolu’da yetişen yazarlar edebiyatta Köy Romanı geleneğini başlatır. Çağdaş romanda bireyin yalnızlığı aslında yazarın yalnızlığıdır. Oğuz Atay gerçekten Tutunamamış; Ahmet Hamdi hayatta gerçekten Huzur bulamamıştır.

Görüldüğü üzere neredeyse edebiyatımızda her eserde yazarın bir özelliği karşımıza çıkar. Bu edebi eserlerin öznel oluşunun doğal bir sonucudur.

Not: Yazar ve Eseri ne derece birbirine benzerse benzesin aradaki bu ilişki ancak bir varsayımdır. Hiçbir yazar bu ilişkiyi kabul etmez. Mevlana’nın Çinli Ressamların Hikayesi’nde olduğu gibi gerçekler cilalı duvarda daha güzel görünür. Cilalı duvar metin; gerçek ise yazarın hayatıdır.

Yazar ile Eser Arasındaki İlişkiyi Bilmek Ne İşimize Yarar?

Yazarın edebi kişiliğini, hayatını, görüş ve düşüncelerini bilmek edebi eserin en doğru şekli ile anlaşılıp kavranması sağlar. Yazarı tanımak yazının oluşum süreci hakkında bize fikir verir.

Not: Olay çevresinde oluşan edebi eserlerde anlatıcı ile yazar aynı kişi değillerdir. Anlatıcı kişi kurmaca yapı içinde yer, zaman, olay unsurları gibi varlığı sınırlı bir kişidir.

Metin Örneği:

9. Hariciye Koğuşu (Yalnız Çocuğun Izdırabı)

Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.

Ben de onların arasındaydım ve onların arasında büyüğüm de yoktu. Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşımdan beri çekiyordum. Ben de o muayene odasının ve nice muayene odalarının önünde senelerce bekledim. Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim.

(Dizindeki rahatsızlıktan dolayı uzun süre tedavi gören roman kahramanı tekrar muayene olur. Doktor, ikinci bir ameliyat daha olması gerektiğini söyler ve bazı tavsiyelerde bulunur.)

Peyami Safa

Peyami Safa Kimdir?

İsmail Safa isimli bir şairin oğludur. Daha doğduğu aylarda hayatta kalamayacağı düşünülmüş, ölümü beklenmiştir. Küçük yaşta birçok hastalıkla boğuşmuş, ömrünün bu yılları hep hastanede veya evde hasta yatağında geçmiştir. Sekiz dokuz yaşlarında kemik hastalığına yakalanmış 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel acılarını ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Bacağı kesilmek istenmiş; fakat Safa bunu kabul etmemiştir…