METİN VE ŞAİR ARASINDAKİ İLİŞKİ

Edebi Kişilik ve Sanat Anlayışı

Şairi Bulma, Şairin Hayatı

Şair ve Zihniyet

Şair ve Gelenek

Herhangi bir edebi eserin her yönü ile en doğru biçimde anlaşılıp yorumlanması o eserin yazar veya şairinin tanınması ile mümkündür. Hiçbir şair yoktur ki eserine kendi kişiliğini yansıtmasın. Bir şiir incelenirken şairinin edebi kişiliğinin, hayatının bilinmesi şiirin nasıl ve ne şartlarda hangi amaçlarla ortaya koyulduğunu anlamamıza yardımcı olur. Örneğin çocuk doktoru olan bir yazarın şahit olduğu acıları, olayları çocuk şiirleri altında yayınlaması bizi şaşırtmayacaktır. Vatanından ayrı yaşamaya mecbur kalmış bir şairin veya ömrünü topluma hizmete harcamış bir şairin eserlerinde hayatlarına dair bu özellikleri görmek okur olarak bizlere doğal bir durum olarak görülür. Yüzyıllar önce yaşamış bir şairin yaşadığı dönemin zihniyetinden, aynı dönemde var olan sanat anlayışından, sosyal, kültürel yapıdan etkilenmesi doğal bir durumdur. Hayattaki en basit olaylardan en karmaşık olaylara varana dek her türlü anı, gözlem ve tecrübe şairin şiirini oluştururken yararlandığı unsurlardır.

Şiirleri en doğru şekilde anlayıp kavramanın yolunun şairi tanımaktan geçtiğini söylemiştik. Şairleri tanımak için onar hakkında şu bilgilere sahip olunmalıdır:

Şairin Edebi Kişiliği

Bir şairin sanat anlayışı, dil ve üslubu, olaylara bakış açısı, zihniyeti onun edebi kişiliğini oluşturur. Şairin eserlerinin en azından bir kısmının veya mümkünse tümünün tanınıp bilinmesi şairin edebi kişiliğini anlamamıza yardımcı olacaktır. Yine bir şairin bağlı olduğu gelenek, şiirlerinde en çok işlediği temalar, siyasi, sosyal görüşü, savunduğu düşünceler onun edebi kişiliği hakkında bize fikir verecektir. Örneğin; Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde “ölüm” temasını işlemesi veya Karacoğlan’ın bütün şiirlerinde aşk ve doğa temasını işlemesi bu şairlerin edebi kişilikleri ile ilgilidir.

Bir şairin çalışma disiplini, üslubu da yine şairin edebi kişiliği ile ilgilidir.

Örnek:

AZİZ İSTANBUL

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Yahya Kemal Beyatlı

Şairin Sanat Anlayışı

Sanat kavramı edebiyatımızda temelde iki anlayışla karşımıza çıkar. Bunlardan ilki ve ne yaygın olanı “ Sanat, sanat içindir.” anlayışıdır. Bu sanat anlayışı ile yazılan şiirlerin özellikleri ile ikinci bir anlayış olan “ Sanat, toplum içindir.” anlayışı ile yazılan şiirlerin özellikleri birbirinden farklıdır. Bir dönemde şairlerin sade veya ağır bir dille şiir yazmayı tercih etmesi, doğa veya aşk temalarına ağırlık verilmesi, şiirlerini ölçülü veya serbest yazması bu şairlerin sanat anlayışı ile ilgilidir. Örneğin Ahmet Haşim’in şiirlerinde müzikaliteye verdiği önem, Nazım Hikmet’in şiirlerinde söylev üslubunu kullanması, Necip Fazıl’ın şiirlerini kafiye ile yazmayı tercih etmesi veya Orhan Veli’nin şiirlerinde kafiye ve sanatları kullanmamaya özen göstermesi bu şairlerin sanat anlayışları ile ilgilidir. Bir şairin bu yönleri ile tanınması elbette şiirlerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

Örnek:

Kalk, arkadaş, gidelim

Dereler yoldaşımız,

Dağlar omuzdaşımız.

Dünyayı seyredelim,

Şehirlerin dışından.

Esmerden, sarısından,

Kaçalım, kurtulalım

Haydi yürü, bulalım,

Kat kat çıkmış evlerin,

O cam gözlü devlerin

Gizlediği alemi

Necip Fazıl K.

Şairin Hayatı

Şairin hayatının bilinmesi şiirlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Örneğin Aşık Veysel’in bir kaza sonucu gözlerini yitirdiğini bilmek, Zeki Ömer Defne’nin çocuk doktoru olduğunu bilmek, Namık Kemal’in bir dönem Malta adasına sürgün gönderildiğini bilmek, Ziya Paşa ile Ali Fuat Paşa arasındaki anlaşmazlıkları ve kavgayı bilmek gibi şairlerin hayatlarına dair öğrendiklerimizin şiirleri yorumlamada önemli katkısı olacaktır.

Not:Bu noktada edebiyatımızda yanlış bilinen bazı durumların gerçekte ne anlama geldiğini belirmemiz gerekir. Ahmet Haşim’in şiirlerinde gün batımı, gece ve gün doğumu gibi temaları işlemesi ve insan arasına karışmayı istememesi onun fiziksel durumu ile ilgili değildir. Şairin bu yönleri onun sembolizme dayalı sanat anlayışı ile ilgilidir.

Özetle;

Bir şiire bakarak şiirin hangi şaire ait olduğunu belirlemek mümkündür. Bunun için şiir biçim ve içerik yönünden incelenir. Şiirin özel teması veya dili, şiirde kullanılan imgelere varana dek her türlü unsur bize şair hakkında fikir verir.

Burada esas önemli olan bir şiire bakarak şairi bulmak değildir. Önemli olan bir şiiri tüm yönleri ile özümseyip kavramak için şiirin hangi şaire ait olduğunu bilmektir.

Örnek:

...

Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,

Selahattin-i Eyyubi’lerin, Fatih'lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;

Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;

O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;

Şenâatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan'ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,

Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;

Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Safahat/Yedinci Kitap