MASAL
Halk Edebiyatında Masal
Türk ve Dünya Masalları
Masallar destanlardan doğmuştur. Edebiyatta çocuk ya da büyükleri eğlendirmek için söylenen hayal ürünü olağanüstü olay anlatılarına masal denir. Masallar sözlü gelenek ürünüdür. Sonraları yazıya geçmiştir. Masallarda gerçeklik kaygısı bulunmaz; fakat birçok türde olduğu gibi inandırıcılık esastır.
Masallarda anlatılanlar düş gücünün ürünü olmasına karşılık, anlatılanların tamamı da düş ürünü olmayabilir. Masallarda ağır basan düşsel özelliğin yanında dil ve anlatım özelliği de masalı diğer türlerden ayırır. Anlatım alabildiğine yoğundur. Zaman değişik olanlarda hızla geçer.
Masalların Öğeleri
Her anlatımda olduğu gibi masallarda da birtakım öğeler vardır. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
1-Tekerleme (Döşeme)
Masalın düş gücünün ürünü olduğunu belirtmiştik. Bu özelliği okuyucuya duyurulmalıdır. Çoğunlukla bu hatırlatma tekerlemelerle olur. Bunun içinde masalın başına, ortasına sonuna, kısaca uygun yerlerine tekerlemeler yerleştirilir. Bunlar kalıplaşmış, güldürücü sözlerdir: "evvel zaman içinde...", "...bir varmış, bir yokmuş...", "...onlar ermiş muradına..." Gökten üç elma düşmüş...", "Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş; alt ayla bir güz gitmiş,., bir de arkasına bakmış ki bir arpa boyu yol gitmiş.", "..ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken..." gibi.
2-Masal Kahramanları (İnsanlar ve Varlıklar)
Masallarda yer alan varlıklar ve insanlar oldukça çeşitlidir. Bunlar masalların türüne göre değişir. Bir kısmı insanüstü ya da doğa dışıdır: Cinler, periler, devlet, ejderhalar... gibi. Ancak bu varlıklara zaman zaman olağan nitelikler kazandırılır. İyi ve kötü olabilirler. İnsan diliyle konuşurlar; aile hayatı sürdürürler; kimileri çiftçilik yapar, kimileri avcılık…
Gerçekçi masallarda da insan öğesi iyi ve kötü olarak çıkar karşımıza. Bazen aptal akıllı, zengin-yoksul olabilirler.
3-Masallarda Yer ve Zaman
Masallarda sözü edilen olaylar herhangi bir haritada bulabileceğimiz bir yerde ya da zamanda geçmez. Düşsel bir ülkedir. Çoğu kez "Kaf Dağı"dır.
Zaman öğesi de belirsizdir. Belirli bir zaman diliminde geçmez, "Evvel zaman içinde" diye adlandırılan zaman -miş’li geçmiş zaman, şimdiki zaman, geniş zaman kiplerinden biriyle anlatılır.
Masal Türleri
Masallar, içinde taşıdıkları öğelerin özelliklerine göre türlere ayrılır:
1-Hayvan masalları (Fabl): Kahramanları hayvan olan masallardır. Şiir ya da düzyazı biçiminde kaleme alınır. Bu tür bilinen masalların on eski örneği, eski Hint edebiyatmda Pançantahra (Keliie ve Dimine), eski Yunan edebiyatmda Aispos’un masallarıdır.
İbret dersi vermek amaçlanır çoğu kez. Serüven anlatanları da vardır.
2-Olağanüstü öğelerle kurulu masallar: Tümüyle olağanüstü, düşsel ürünlerdir. Kişileri öteki masallara göre dalın kalabalıktır. Kişileri genellikle cinler, periler, devler, ejderhalardır. (Doğaüstü varlıklar.) Daha çok bir büyülenme sonucu bu kılıklara girmiş insanlar anlatılır.
3-Gerçekçi Masallar: Gerçek yaşamda benzeri tasarlanıp anlatılan masallardır. Padişah, kral, tüccar, hoca, vezir, yoksul oğlan, yoksul kı/, şehzade... gibi. Kişiler iyi ya da kötü, güzel-çirkin olarak sunulur. Çoğu kez kötülerle savaşılırsa kötüler yenilir.
Örnekler:
Üç turunçlara aşkım
Önüne geçilmez oldu baktım
Yallah deyip atladım atıma
Şehzadenin yaptığım yaptım.
Köşk, köşkün önünde çeşme
Kumanın birinden kan akar, birinden irin
Her iki lülesinden çeşmenin
İçlim içince.
Aslan, aslanın önünde ot
At, atın önünde et
Otu ata, eti aslana verdim
Verince
İki kapı çıktı karşıma
Biri açık ardına kadar
Biri yıllardır kapalı
Açığını kapadım
Açtım kapalı olanı
Açınca
Has bahçe
Üç turunçlar Has bahçe ’de asılı
Üçünü de aldım.
Örnek-2
Ceylan Hanım İle Padişahın Oğlu
Estek destek, deveye köstek, dinleyen ağam, dinlemeyen paşam, hikâye koydum adını, dinleyen bilir tadını, sesleyiniz bu gül kadını, bakalım ne söyleyecek...
Evvel zamanda, kalbur kazanda, bir varmış bir yokmuş, vaktiyle bu dünya hiç yokmuş... Vaktin birinde bir padişah varmış. Bu padişahın bir de çocuğu olup, kendisi onu pek çok sevdiğinden, göze gelmesin diye billurdan bir köşkte tutarmış.
Bu çocuk büyüyüp de on altı yaşına basıncaya kadar billur köşkten dışarı adımım atmamış, gündüz dememiş, gece dememiş hep orada oturup okumuş, yazmış.
Neyse, günlerden bir gün canı sıkılan bu çocuk pencereyi açıp dışarı bakar, köşkün karşısındaki çeşmeden bir koca karının testisini doldurduğunu görür. Görür görmez de, koca karıyı kızdırmak için, elindeki billur topu attığı gibi kadının testisini kırar.
Kadın başını kaldırıp bakar ki testiyi kıran padişahın oğludur. Bir şoy yapamayacağı için, sadece, “Ah çocuk, dilerim Tanrıdan Ceylan Hanım’a gönül veresin,” deyip gider.
Çocuk onun bu lafına güler, pencereyi kapatıp içeri girer, tekrar kitaplarının başına döner, başlar okumaya. Ama okuduğundan bir şey anlamaz, hep koca karının söylediklerini düşünür. Düşüne düşüne sonunda Ceylan Hanım’a aşık olur. Bunu babasına bildirmeye, ondan izin alıp Ceylan Hanım’ı aramaya karar verir. Kalkar, billur köşkten çıkar, saraya gidip babasının elini öper, ondan izin ister.
…