HALK HİKAYESİ

Halk Hikayelerinin Oluşumu

Halk Hikayesi Çeşitleri

Türk edebiyatında çağdaş   anlatı geleneğimiz belli aşamalardan geçerek oluşmuştur. İlk çağlarda destanlar yazılmış, söylenmiş onların yerini sırası ile masallar, hikayeler, mesneviler ve romanlar almıştır.

Halk anlatılarının en yaygın olanı hikayelerdir. Bunların çoğunu aşk ve kahramanlık hikayeleri oluşturur. Birçoğu anonimdir. Bu dönemde insanımız Anadolu coğrafyasına yeni gelmiş, ilk yıllarında sürekli bir mücadele ve savaş vermek zorunda kalmış, yeni kültür ve yeni bir din ile tanışmış böylelikle geçmişin birikimi ile yeni değer ve kazanımları harmanlayarak halk hikayelerini oluşturmuştur. Bu dönemi anlatan en güzel örnek masal ve hikaye özelliği gösteren Dede Korkut anlatılarıdır. İlk Halk Hikayelerinin özellikleri kısaca şöyledir:

Halk Hikayelerinin Özellikleri:

                          1-Halk masalından Halk hikayesine geçiş görülür.

                          2-Hikayelerde konu çoğunlukla aşktır. Bunun yanı sıra İslam’ı yayma düşüncesi ile yapılan savaş ve mücadelenin anlatıldığı kahramanlık konulu hikayelerde vardır. Bu dönemde din ve tasavvuf düşüncesi de hikayelerde önemli bir yer tutar.

                          3-Dil sade, anlatım açıktır.

                          4-Hikayeler anonimdir. Aynı hikayenin birden çok varyantı bulunur.

                          5-Hikayeler şiir ve düzyazı karışıktır. Hikaye anlatıcısı olan ozan, halk aşıkları duygunun en yoğun olduğu bölümlerde şiir, türkü okur.

                          6-Dinin etkisi ile anlatılarda sihir ve büyünün yerini keramet ve mucizeler alır.

                          7-Olağanüstü özellikler azalmıştır.

Halk hikayelerinin anlatıcıları aşık, ozan denen saz şairleridir. Bu şairler hikayelerin tüm Anadolu coğrafyasına yayılmasına katkıda bulunmuştur. Şairler toplumla ilgili gözlem ve deneyimlerini hikayelere yansıtır. Hikayelerin kurgusal yapısı, dil ve üslup özellikleri söylendikçe gelişir ve güzelleşir. Sırtına sazını alan şair il il, kasaba şehir dolaşır. Kahvelerde, köy odalarda, hanlarda, köşklerde toplanan ahaliye hikayeler anlatır.

Halk hikayeleri konu ve uzunlukları bakımından dört şekilde karşımıza çıkar.

a-        Uzunlukları Bakımından Hikayeler

1-        Kısa Hikayeler: Tek bir olay etrafında kurgulanan hikayelerdir. Şair aynı hikayeyi uzun veya kısa anlattığı da görülür. Bu şairin gördüğü izzet ve ikrama bağlıdır. Hikayelerde kahraman ve olay sayısı azdır. Tek oturumda hikaye anlatılıp bitirilir.

2-       Uzun Hikayeler: Olay ve kahraman sayısının oldukça fazla olduğu hikayelerdir. Birkaç gecede bitirilir. (Aşk hikayelerin çoğunluğu böyledir.)

b-       Konuları Bakımından Hikayeler

1-        Aşk Konulu Hikayeler: Sevip de birbirine kavuşamayan aşıkların anlatıldığı hikayelerdir. Çoğunun yapısı ve kurgusu aynıdır. Kahramanlar olağanüstü bir şekilde dünyaya gelir. Bir şekilde tanışıp birbirine aşık olurlar. Zenginlik, fakirlik, soylu, köylü gibi ayrımlar nedeni ile kavuşamazlar. Her hikayede kötü bir kahraman aşıkların kavuşmasını engeller. Hikayelerin tümü mutsuz biter. Aşıklar kavuşamaz( Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kamber, Memo ile Zin vb.).

2-       Kahramanlık Konulu Hikayeler: Bu hikayelerde özellikle Anadolu coğrafyasında Bizans ve yabancı diğer kültürler ile yapılın mücadele anlatılır. Kahraman mensup olduğu topluluk için savaşır ve kazanır. Yöresini ve insanının düşman elinden kurtarır.( Köroğlu, Kirmanşah, Danişmentname, Battalname vb.)

Bunların yanı sıra halk anlatılarının bir çeşidi de meddah hikayeleridir. Meddah denilen kişi farklı yörelerden derlediği çoğunluğu komik olan, din, şehir hayatı, toplum ilişkileri konulu hikayeleri taklitler yaparak anlatır. Anlatımında el – kol ve yüz hareketlerinden, mendil, baston, tabure, teşbih gibi aletlerden yararlanır. Hikayelerin çoğu günlük olaylardan alınır. Bu anlatı türü zaman içinde meddah geleneğinin doğmasını sağlayacaktır.

Bir diğer halk anlatısı da masaldır. Detaylı bilgi için Masal bakınız…

Örnek:

Kerem ile Aslı

Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar şöyle hikayet ederler ki: O iller bizim iller, orada söylenen diller bizim dillerken Iran başka Iran, devran başka devranmış… Şehirlerden Isfahan şehrinde Koca Han derler bir han varmış; dağa, taşa hükmü yürür; kurda kuşa sözü geçermiş; devletli mi dedin devletli, mürüvvetli mi dedin mürüvvetli… Vasfi hali yazıp defter etmeğe gelmez ya, ille adaleti, ille adaleti dillere destanmış: Cem kim, Cemşid kim! Harun Reşid bile gelir, adaleti ondan öğrenirmiş! … Allah ona devlet üstüne devlet vermiş, dünyalık üstüne dünyalık vermiş ama gelgelelim yerini, yurdunu tutacak bir evlat vermemiş; bu yüzden yaşı, başı ilerledikçe gamı, kasaveti de artıyor, düşündükçe düşünüyor, kurdukça kuruyormuş! (Koca Han’ın, Hristiyan bir hazinedarı vardır. Hikayede “Keşiş” adıyla geçen bu hazinedar ile karısı Iriskin’in de çocukları olmuyordu. Koca Han, Keşiş’in tavsiyesiyle sıkıntısını dağıtmak için dillere destan bir bahçe yaptırır. Dualar eder. Bir gün bahçeye bir bahçıvan gelir. “Kırklar”dan olan bu bahçıvan, sultanın hanımına bir elma, bir de armut fidanı verir ve kaybolur. Yedi yıl geçer ama fidanlar meyve vermez. Sultan Hanım bir gün dua eder. Rüyasında o ermiş kişi müjde verir. Uyandığında elma ağacının meyve verdiğini görür.)

Drl: Eflatun Cem Güney