FABL

Fabl Türünün Tarihi Gelişimi

Fabllarda Ahlak Dersi

Hayvan Masalları

Kahramanlarını canlı cansız varlıkların bitki ve özellikle hayvanların oluşturduğu ders vermek gibi özel bir amaç ile yazılıp söylenen anlatılara fabl denir. Fabllar bir çeşit hayvan masallarıdır. Kahramanlarının insanları temsil eden hayvanlar ve bitkiler olması nedeni ile fabllarda yer çoğunlukla ormanlardır. Kahramanlar birer tiptir. İyi, kötü, hasis, kurnaz gibi bir veya birkaç özellikleri ile olaylarda yer alırlar.

Fabllar eski dilde masal, efsane, kıssa anlamlarında kullanılmıştır.

Dünya edebiyatında ilk çağlardan başlayarak bir ahlak dersi vermeyi amaçlayan, bu amaçla eğitim-öğretimde de yararlanılan fabl türünün ilk temsilcileri Doğu’da Beydaba (Kelile ve Dimne), Batı’da ise Aisopos (Ezop), Phaedrus (Latin edeb.) ve daha sonra da La Fontaine’dir.

Fablarin ana özelliği bir ahlak kavramından, ilkesinden kaynaklanma­larıdır. Bitkilerin, cansız varlıkların, kimi zaman da insanların karıştığı ola­yın sonunda ya kahramanlardan biri ya da yazarın kendisi bu öyküden alınması gereken dersi açıklar. Buna eskiden kıssadan hisse denirdi. Türk edebiyatında fabl niteliği taşıyan öyküler, Hint edebiyatının Arap ve İran edebiyatlarında işlenen örneklerinden kaynaklanır. İranlı Sadi’nin Bestan, Gülistan; Mevlana’nın Mesnevi gibi öğretici nitelik taşıyan yapıt­larında öne sürülen düşünceleri desteklemek için anlatılan öykücükler ara­sında fabl örneklerine rastlanır. Tanzimat döneminde ise Ahmet Mithat, "Kıssadan Hisse" adını taşıyan öykü kitabında fabl türünü denemiş, Şinasi La Fontaine’den çeviriler yapmıştır. Yalnız bütün hayvan masallarını ya da alegorik yapıtları tabi türü içinde düşünmek yanlıştır. Fabl türünde ko­nu, serim-düğüm-çözüm tekniği içinde işlenir ve ders çıkarılır. Şeyhi’nin Harname’si bir fabl türü sayılır.

Fabl Örneği:

Kurtla Köpek

Zafiyetten çiroza dönmüştü kurdun biri;

Köpekler, aksine, semiz mi semiz.

Bu kurt bir gün bir köpeğe rastladı: iri,

Gözlü, besili bir köpek; tüyleri tertemiz.

“Atılıp bunu bir parçalamak”

Diyordu içinden kurt cenapları.

Boğuşmayı da göze almak lazımdı fakat,

Köpek derseniz kendini, hakikat,

Koruyabilecek kadar anaçtı.

Bunu gören kurt pek sessiz yanaştı.

Biraz aşağıdan alıp dil dökeyim diye,

Hayran olduğunu söyledi bu semizliğe.

“- Güç bir şey değil, sayın efendimiz,”

Dedi köpek, böyle benim gibi semirmeniz.

Vazgeçin, bırakın bu ormanları.

Nedir bu ormanlardan çektiğiniz;

Sersefil, perişan, aç bilaç?

Açlıktan nerdeyse öleceksiniz,

Hepiniz fülusuahmere muhtaç.

Adeta aslan ağzında yiyecekleriniz.

Gelin benimle, hemen değişsin kaderiniz.”

Kurt sordu: “- Peki, işim ne olacak?”

“Hiç! dedi köpek, sadece adam kovalamak.

Vazifeniz yabancılara şiddet,

Evdekilere hürmet göstermekten ibaret.

Ama karşılığında neler, neler!

Sizindir artık evin sayısız yemekleri

O ne piliç, o ne kuş kemikleri!

O ne sonsuz, okşanıp sevilmeler!”

Kurt ne diyeceğini şaşırmıştı.

Sevincinden adeta gözleri yaşarmıştı.

Derken baktı ki köpeğin boynunda bir yara.

“Bu ne?” dedi. “- Hiç!” “- Nasıl hiç?”

“- Mühim değil yani.”

“- Ama ne?” “-Bağlamak için tasma

takarlar ya.

Gözünüze ilişen herhalde onun yeri.”

“- Bağlamak mı? Serbest dolaşamaz

mısınız?”

“- Pek dolaşamayız, ama ne çıkar?”

“- Ne mi çıkar? Yerinde dursun

saltanatınız.

Zerre bile feda edemem hürriyetimden.”

Deyip bizim kurt oradan uzaklaştı hemen.

La Fontaine’den çev. Orhan Veli KANIK

Fülusuahmer: Bakır para