EPİK TİYATRO VE ÖZELLİKLERİ

Epik Tiyatro Nedir?

Tiyatro dünyasına 20. Yy’da Bertolt Brecht (Bertol Brek) tarafından kazandırılmış bir tiyatro biçimidir. Epik kavramı kahramanca, yiğitçe anlamlarında kullanılır. Epik tiyatroda temel amaç izleyiciyi eleştirel düşünmeye sevk etmektir. Bunun için seyirci sahneye karşı yabancılaştırılır. Gösterilenlerin sık sık oyun olduğu hatırlatılır. Bunun için oyunlar başka tarihlerde başka milletlerin başından geçiyormuş gibi sunulur. Bertolt Brecht bir Marksisttir; yazar ve bir oyun yönetmeni olarak işçi sınıfının ezilmişliğini dile getirir. Bertholt Brecht sınıfsal ayrıma karşı çıkar. Oyunlarda sınıfsal ayrımı vurgulamak için her sınıfı kendi hareket, davranış ve bakış açısı içinde canlandırır. Aynı olaylar her sınıftan insan için farklı hareket ve davranışlar ile ifade edilmelidir görüşünü savunur.

Epik Tiyatronun Tarihi Gelişimi

Epik Tiyatro kurucusu Bertholt Brecht’in etkisi ile ilkin Almanya’da gelişip yaygınlaşır. Sınıfsal ayrımın ortadan kalkmasını savunan başka yazarların de etkisi ile Türk Edebiyatı dahil tüm dünya edebiyatlarında görülmeye başlar. Dünya savaşları ve ekonomik bunalımların olumsuz etkisi, işçi sınıfının önemini arttırır. Halk sınıfları arasında ayrımın kalkması ile sadece elit kesimin bir eğlence aracı olarak görülen tiyatro halkın bütününe hitap etmeye başlar. Türk Edebiyatında Haldun Taner Epik Tiyatronun kurucusu olarak kabul edilir. Yazarın “Keşanlı Ali” adlı oyununda türün tüm özellikleri görülür. Oyunda mahalle halkının evlerini ve arazilerini türlü hile ve zorbalıkla elinden almaya çalışan elit, zengin kesim ile gariban işçi, mahallelinin mücadelesi anlatılır. Oyunun kahramanı “Keşanlı Ali” mahallelinin de (işçi sınıfı) desteğini alarak mücadeleyi kazanır.

Epik Tiyatronun Özellikleri

                              1-      Epik tiyatroda sanatsal değil toplumsal amaç güdülür. Toplumda kötü giden, aksayan, yanlış yönler eleştirilir. Seyircinin olay ve durumlara eleştirel bakması hedeflenir.

                              2-      Oyunda epizotlar (Bölümler) arasındaki bağ çok zayıftır. Olaylar arasında neden – sonuç ilişkisi aranmaz. Sık sık oyunun kurmaca olduğu vurgulanır. Bunun için müzikten, tarihselleştirmeden yararlanılır.

                              3-      Kahramanlar her kesimden insanlardır. Esas kahramanlar işçi sınıfını temsil eder. Oyunda her kahraman ait olduğu sınıfı temsil eden davranış ve hareketlerde bulunur. Örneğin bir fabrikatörün yemek yemesi, masaya oturuşu ile işçinin aynı olaylarda davranış ve hareketleri aynı olamaz.

                              4-      Epik tiyatroda kurmaca yapıyı vurgulamak için mizahtan ve mübalağadan yararlanılır. Kahramanlar çok büyük işler başarır.

                              5-      Oyunlar gerçek hayattan alınsa da izleyicinin kendi hayatı ile oyun arasında birebir özleştirme yapması istenmez. Zira oyunda kendi hayatının yansıtıldığını düşünen bir izleyicinin özgün bir bakış açısı ile eleştiri yapamayacağı savunulur. Bunun için oyunlar farklı tarihlerde başka insanların başından geçiyormuş gibi anlatılır.

                              6-      Bunlar dışında epik tiyatro ile çağdaş tiyatro benzer özellikler gösterir.

Örnek:

Üç Kuruşluk Opera

Ön Oyun

Sustalı Mackie Moriatati

(Soho'da panayır.)

(Dilenciler dilenmekte, hırsızlar hırsızla-makta, orospular orospuluk etmektedir. Bir panayır şarkıcısı şu baladı söyler.) Ve köpek balığının dişleri vardır, dişlerini gösterir. Oysa Mackie bir bıçak taşır, kimse bilmez nendedir. Ve köpekbalığı kan dökünce kızıla keser tüm deniz. Sustalı Mack eldivenli, iz bırakmaz, tertemiz. Nehrin kuytu yerlerinde suda şişmiş cesetler yüzer. Ne vebadan, ne koleradan karanlıkta Mack gezer. Güneşli güzel bir pazar günü orta yerde bir ölü. Sıvışır Mack gölge gibi arkasında kan gölü. Schmul Meler nalları dikti, veda etti nice zengin hayata. Paraları Mack içetti Gel sıkıysa ispatla.

(Gezintiye çıkmış olan Peachum'ın karısı ve kızıyla soldan sağa geçtiği görülür.)

Rospik Jenny bulunmuştur göğsünde bir kamayla. Sustalı Mack keyfindedir, ilgilenmez olayla. Arabacı Alfons Glitte göçtü gitti sebepsiz. Hiç boşuna Mack'e sorma, nasıl olsa habersiz. Bir morukla beş suçsuz çocuk, yanmış gitmiş kül olmuş. Sanki her şeyden habersiz Sustalı Mack seyre durmuş. Semtin en güzel gencecik kızı akşamüstü parktadır. Bir bakar ki, namus elden gitmiş; kimbilir Mack nerdedir?

(Orospular arasında bir gülüşme olur. Aralarından sıyrılan bir adam, meydanı boydan boya geçerek kaybolur.)

İzbelerin Jenny: işte o giden Sustalı Mack'di!

Birinci Perde

İnsanların gittikçe acımasızlaşması karşısında, işadamı J. Peachum, yoksulların en acımasız yürekleri bile yumuşatacak kılıklara girebilecekleri bir işyeri açmıştı.

(Jonathan Jeremiah Peachum'un Dilenci Giyimevi)

Peachum'ın Sabah Duası

Uyan ey aşağılık Hıristiyan! Başla günahkar hayatına! Yık kutsal ne varsa, dayan! Tanrı da gösterir sana. Sat kardeşini ey sefil!

Sat karını sen ey alçak! Sen tanrıyı gökte uyur bil! Mahşer günü gelsin de gör bak!

Peachum: (Seyirciye) Bu işe bir çare bulmak lazım, işimiz çok güç. Çünkü işimiz, insanoğlunun acıma duygusunu uyandırmak. Gerçi insanların acıma duygusunu uyandırabilecek bir kaç şey var, var da; işin kötüsü, bunları bir kaç kez kullandınız mı, hemen etkisini yitiriyor. Neden derseniz, insanoğlu istediği zaman taş yürekli olabiliyor. Örneğin: Sokağın köşesinde dikilen kolsuz bir adamı gördü diyelim, ilk defasında irkilip on Penny verebilir, ikincisinde de belki beş Penny. Ama üçüncüsünde, soğukkanlılıkla tutup adamı polise teslim eder. Manevi değerler açısından da durum böyle. (Sahne yukarısından, üzerinde "Vermek almaktan daha hayırlı" yazılı bir pankart iner.) istediği kadar göz alıcı, etkileyici yazılmış olsun; çabucak modası geçtikten sonra, bu öğütler neye yarar? Sözgelimi incil'de de insanın yüreğine dokunan üç-beş söz var. Ama bunları kullanıp bitirince, aç kalmak işten değil. Nah işte şu "Ver ki Tanrı da sana versin" sözü. Şuraya asalı daha üç hafta oldu, hemen bayatladı. Müşteri yenilik ister. Dönüp yine incil'e bakacağız ama, o da daha ne kadar işe yarar bilinmez.

(Kapı çalınır. Peachum açar, içeri Filch adında genç bir adam girer.)

Fılch: Peachum ve Ortakları Ş irketi mi?

Peachum: Peachum.

Fılch: "Dilencinin Dostu" firmasının sahibi siz misiniz? Beni size gönderdiler. Aa, çok gü¬zel sözler doğrusu! Gerçek bir kapital bu! Kimbilir, sizde bir kütüphane dolusu vardır bu sözlerden, ha? Hayret bir buluş yani. Bizim gibi tahsil terbiye görmemiş adam¬lar böyle fikirleri nasıl bulsun? E tabii o zaman sektörde de gelişme olmuyor.

Peachum: Adınız?