Servet-i Fünun Edebiyatı (Edebiyat-ı Cedide)
Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan bu edebi anlayış çok kısa sürmüş olsa da batıya tam bir uyum sağlaması yönüyle Tanzimat’tan daha başarılı olmuştur. Tanzimat Dönemi ile başlayan batılılaşma hareketi Servet-i Fünun Dönemi'nde hız kazanmıştır. Bu dönemde yaşanan siyasi olaylar ve Abdülhamit’in devleti yıkılmaktan kurtarmak amacı ile aldığı tedbirler; baskıcı, hürriyetten uzak bir ortamın doğmasına neden olmuştur. Tarihimizde 93 harbi olarak bilinen Osmanlı – Rus savaşından sonra Abdülhamit birinci meclisi kapatmıştır. Bu tarihten ikinci meşrutiyetin ilanı olan 1908 yılına kadar geçen dönem istibdat (sıkı yönetim) dönemi olarak anılır. Bu dönemde Tanzimat ile başlayan sosyal problemleri dile getirip özgürlük, hak, adalet gibi kavramların savunuculuğunu yapmak anlayışı son bulmuştur. Servetifünün sanatçıları siyasi baskılar nedeni ile içe kapanık, mutsuz, hayattan ümidini kesmiş, aşırı duygusal, ıstıraplı bir topluluk olarak karşımıza çıkar. Yaşadıkları bu zorlu ortam yazarların toplumsal meselelere değinmesine engel olduğu gibi onlarda bir hürriyetsizlik “Sabit fikri”nin de oluşmasına neden olmuştur. Tanzimat ile başlayan batı, özellikle Fransız, edebiyatını örnek alma anlayışı Servet-i Fünunda devam etmiştir. Doğu – Batı çatışması Batı edebiyatı taraftarlarının lehine sonuçlanmıştır. Buna rağmen bu dönemde de yeniliğin karşısında eski edebiyatı savunan yazarların varlığı ve iki anlayış arasındaki çatışma da devam etmiştir.
Servet-i Fünun edebiyatı 1891 yılında Ahmet İhsan Tokgöz’ün (Recaizade Mahmut Ekrem’in bir öğrencisi – Edebiyatçı) çıkardığı, adından da anlaşılacağı üzere, bir bilim dergisi olan Servet-i Fünun dergisinin 1896 yılında Recaizade Mahmut Ekrem’in Ahmet İhsan beye tavsiyesi ve telkinleri ile yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesi ile başlar. (Derginin 256. Sayısında…) Recaizade M. E. o zamanlarda eski taraftarlarının yayın organı olan “Malumat” dergisinin karşısına Batılı anlayışı savunan bir edebi topluluk çıkarmak istemiştir. Bu amaçla Ali Ekrem, Ahmet Hikmet, Ahmet Reşit, Ahmet Şuayip, Celal Sahir, Cenab Şahabettin, Faik Ali, Hüseyin Cahit, Hüseyin Siyret, Hüseyin Suad, Mehmet Rauf, Süleyman Nazif, Süleyman Nesib gibi genç ve başarılı yazarları dergi etrafında bir araya getirmiştir. Ayrıca döneminde ünlü bir isim olan İsmail Safa ile o zamanlarda İzmir gazetelerinde yazılar yazan Halit Ziya’yı da İstanbul’a davet etmiş ve Servet-i Fünun yazarları arasına katmıştır. Tevfik Fikret’in yazı işlerini devralması ile de önceleri sağlık ve Avrupa’da yaşanan bilimsel gelişmeler ile ilgili bilgilerin yer aldığı bir bilim ve fen dergisi olan yayın artık edebi bir dergi haline dönüşmeye başlamıştır.
Servet-i Fünun Edebiyatı; edebiyat tarihimizde Edebiyat-ı Cedide veya edebi güç ve başarıları nedeni ile Tevfik- Halit Ziya mektebi olarak da adlandırılmıştır. Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketlerine topluca Edebiyatı Cedide denilmiş ve Batılaşma yolunda edebiyatımıza getirdiği yenilikler nedeni ile Serveti Fünün edebiyatı da bu isimle anılmıştır. Hatta bir dönem Serveti Fünun geleneğine alaycı bir şekilde yeni edebiyatı cedide denilmiş; fakat bir süre sonra bundan vaz geçilmiştir.
Servet-i Fünun edebiyatı 1896 yılında başlamıştır. Tanzimat sanatçılarının Batılılaşmayı bir amaç edinmesine rağmen geleneksel anlayışla yetişmeleri onların hem geleneği (divan edebiyatı) hem batılılaşmayı birlikte yürütmesine neden olmuştur. Halbuki Servet-i Fünun sanatçıları tam anlamı ile batılı fikirlerle yetişmişlerdir. Böylelikle Batı edebiyatının sanat anlayışına ve estetik zevkine uygun bir edebi hareket oluşturmuşlardır. Şiirin konusu genişletmişler, aruz veznini yeniden şekillendirip serbest nazım ile Tanzimat’a göre aruz ölçüsünü şiirlerde daha ustalıkla kullanmışlardır. Hikaye ve romanlarda da teknik ve hayata uygunluk açısından batı seviyesini yakalamışlardır.
İstibdat (sıkıyönetim) nedeni ile düşüncelerini özgür bir şekilde dile getiremeyen Servet-i Fünun sanatçıları içe kapanmış, umutsuz, karamsar bir hayat sürmüşlerdir. Hürriyetsizlik fikri onların bulundukları ortamdan kaçma isteği duymasına sebep olmuştur.
Not:Sanatçılar o dönemde İngilizlerin Yeni Zelanda adasına göçmen göndermek amacı ile yaptıkları propagandadan etkilenmiş ve istibdattan kurtulmak, hürriyete kavuşmak amacı ile İstanbul’dan kaçmak göçmenlere ücretsiz verileceği vaat edilen bu topraklara gitmek istemişlerdir.(Yeni Zelanda Hadisesi…)
Bu hayat edebi eserlere de yansımış ve eserlerde Tanzimat ile edindikleri romantizm ile Batı edebiyatında o dönemde etkili olan sembolizmin etkisinde kalmışlardır. Sembolizmin etkisi ile şiirlerde kelimelerin taşıdığı ses değerlerine aşırı önem vermişlerdir. Bu amaçla sözlükleri karıştırarak dilde kullanılmayan eski Arapça - Farsça kelimeleri sırf ses ve anlam değerleri yüksek olduğu gerekçesi ile şiirlerinde kullanmışlardır. Böylelikle Servet-i Fünun edebiyatının dili Tanzimat’ın dilde sadeleşme hedefinden saparak öncekine göre daha da ağırlaşmıştır. Bu durum eleştirilere sebep olmuş. Devrin sanatçılarından Ahmet Mithat bu durumu eleştirmek maksadıyla Sabah gazetesinde “Dekadanlar” isimli bir makale yazmıştır.
Not: Fransa’da Sembolist yazarların aynı şekilde şiirde anlam kapalılığı ve ağır dillerini eleştirmek için kullanılan Dekadan kelimesi “Geriye Dönme” anlamına gelmektedir.
Servet-i Fünun edebiyatı temel olarak şu açılardan eleştirilmiştir:
1- Batı edebiyatını (Fransız) aşırı taklit etmek ve özgün eser yazmamak
2- Toplumdan uzak bir edebiyat anlayışı benimsemek
3- Eserlerde ağır bir dil kullanmak
4- Öz kültürden uzak belirsiz bir üslup ve anlayış sanat yapmak
Servet-i Fünun edebi geleneği, her edebi gelenekte olduğu gibi, bir süre sonra etkisini yitirmiştir. Önceleri aralarında sanat anlayışı, şiirlerde anlam kapalılığı, sadece bireysel konuların -özellikle sadece aşk konusunun- işlenişi, toplumsal meselelerden uzak bir anlayışın benimsenmesi, dildeki yapmacıklık gibi konularda öteden beri bir fikir ayrılığı olsa da dışarıdan gelen eleştirilere karşı sağlam bir duruş sergilemek için birlikte hareket etmişler ve tüm bu eleştirilerin üstesinden gelmişlerdir. Fakat Doğu – Batı (Eski – Yeni) tartışmasının Yeni Edebiyat taraftarlarının lehine sonuçlanması ile karşılarında muhalefet edecek kimse kalmamış bu defa kendi kendilerini eleştirme yoluna gitmişlerdir. Kendi içlerinden ilk eleştiriyi şiirlerde sadece bireysel konulara değinilmesi konusunda Ahmet Şuayb (1900) yaptı. Olumlu karşılanan bu eleştiriden sonra Ali Ekrem’in Servet-i Fünun şiirinin kusurlarında söz ettiği bir eleştiri yazısı tepkilere neden oldu. Tepkilerden sonra Ali Ekrem dergiden ayrıldı. 1901 yılında Ahmet İhsan ile aralarındaki bir anlaşmazlık nedeni ile Tevfik Fikret’in derginin yazı işleri müdürlüğünü bırakıp dergiden ayrılması ile Servet-i Fünun eski etkisini iyice yitirdi. Bir süre yayın hayatına devam edilse de Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalede “Fransız İhtilali’nden bahsedilmesi gerekçesi ile Servet-i Fünun dergisi kapatıldı.