XIII- XIV. yy. Tasavvuf Geleneği Metin ve Yazarlar
Tasavvufi Metinler
XIII- XIV. yy. Tasavvufi Metin Örnekleri
Anadolu coğrafyasında onüç ve on dördüncü asırda Türk tasavvuf geleneği hızlı ve sistemli bir gelişme gösterir. İslam kültürünün Anadolu’da yayılması tekke ve tarikatlar aracılığı ile hızlanmıştır. İnsanlar bu bunalımlı dönemde tasavvuf düşüncesine sığınır. Tasavvuf geleneğinin en büyük şairleri, bu yüzyıllarda Anadolu’da yetişmiştir.
Anadolu’da yoğun Moğol baskısı ve iç mücadelelerden bıkmış, bezmiş halk teselliyi tasavvuf ehli derviş sofilerde bulmuştur. Büyük şehirlerde tekke medrese geleneği yaygınlaşmıştır. Bu yüzyıllarda medreselerde büyük alim şairler halkı aydınlatmak için türlü eserler yazmışlardır. Mesela Mevlana Celaleddin-i Rumi, Mesnevi türünde aynı ismi taşıyan eseri insanlara iyi ahlakı, insan sevgisini öğretmek için kaleme almıştır. Daha önce bu yüzyıllarda birçok farklı türde eser yazıldığını söylemiştik. Bunlardan en yaygını tasavvufi metinlerdir.
Tasavvufi Metinler
Mevlana Celaleddin-i Rumi:
Onüçüncü asrın en büyük düşünürü, şair ve yazarı elbette Mevlana Hazretleridir. Konya’da kurduğu Mevlevi tarikatında halka, yaşadığı zorluklar karşısında sabırlı olmayı, dünya nimetlerine, dert ve ıstıraplarına metanetle yaklaşmayı, hoşgörüyü, insan sevgisini, Allah sevgisini öğretmiş, öğütlemiştir. Bu doğrultuda tam bir tasavvufi metin olan Mesnevi isimli eseri kaleme almıştır.
Eserleri:
Divan-ı Kebir: Bu eser tasavvuf eserlerinin başında gelir. Yazıldığı dönemde edebiyat dilinin Farsça olması nedeni ile bu lisanda kaleme alınmıştır. Eser aruzun farklı kalıpları kullanılarak yazılmıştır. Eserde kaside, gazel, müstezat, rubai gibi farklı nazım biçimlerinde şiirler yer alır. Mevlana eserinde Şems-i Tebrizi’ye duyduğu yakınlık ve sevgiden dolayı şiirleri onun adını mahlas olarak kullanmıştır. Eserde İslam Panteizmi yansıtılmıştır. Allah aşkı, iyilik ve hoşgörü şiirlerin ana düşüncesidir.
Mesnevi: Mevlana’nın bir büyük eseri de Mesnevi’dir. Eser aruz ölçüsünün Fa’ilatün / fa’ilatün / fa’ilün kalıbı ile tertiplenmiştir. 6 cilt ve 25618 beyitten oluşur. Eserde tasavvuf düşüncesi türlü hayali veya realist hikayelerle açıklanmaya çalışılmıştır. Mevlana bu amaçla fabl, masal gibi türlerin özelliklerinden de yararlanmıştır.
Örnek:
(Farsça)
Bişnev in ney çum hikâyet mi kunad
Ez cudayihâ şikâyet mi kunad
(Türkçe Tercüme)
Dinle neyden kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmene
Diye başlayan dizelerde Mevlana insanı bir müzik aleti olan ney’e benzetmekte ve onun içinin kızgın şiş ile oyulması nedeni ile acıklı bir ses çıkardığını; insanın da içinin Allah aşkı ile yandığında ağzından ancak ateşli bir ah! çıkacağını söyler. Böylelikle insanı doğa ile özdeşleştirir ve doğadaki canlıların her vaziyetinden Allah’a ulaşılan bir yol bulur.(Panteism)
Ahmet Fakih ve Çerhname:
Anadolu’da Mevlana’dan önce öz Türkçe ile şiir yazan ilk şairimiz Ahmet Fakih’tir. Konya’da Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in yanında fıkıh ilmi öğrenmiştir. İyi yürekli, nazik bir insan olan Ahmet Fakih bir müddet Konya’dan ayrılarak dervişlik yapmıştır. Hocası Sultan Bahaeddin’in ölümü ile Konya’ya geri dönmüş ve o zaman daha çocuk olan Hz. Mevlana’nın ileride büyük bir alim olacağına dair öngörüde bulunmuş; çocuk yaşında ona saygı göstermiştir. Bu Türk mutasavvıfının bize bıraktığı en önemli eser yüz beyitlik, aruzun Mefa’ilün – Mefa’ilün – Fa’ulün kalıbı ile yazılan kaside biçimindeki Çerhname adlı manzumedir.
Çerhname: Halk dili ile yazılmış güzel bir manzumedir. Sanat değeri fazla olmasa da Türk şiir geleneği açısından önemli bir yere sahiptir. Zira Anadolu’da tasavvuf temalı ve öz Türkçe ile yazılan ilk eserimiz Çerhname’dir. Eserde ahlak dersleri ve tasavvuf öğretileri yer alır.
Örnek:
ÇARHNÂME
Diriğâ çarhun elinden hezârân,
ki kılmışdur mu‘attal bunça kârân.
İşid emdi bu ahvâli e kardaş,
çün ümmctdür biri birine ihvân.
Yavuz sanmaya kardaş kardaşına,
Hakikatdur bu sözüm, bana inan!
İşitdün ise, sözüme kulak dut,
Gidermegil sözümi kulağundan!
Şeyyad Hamza Yusuf ü Zeliha:
Anadolu’nun gezgin safi şairlerinden biri de Şeyyad Hamza’dır. O tekke, medrese çevrelerinden edindiği kültür ve bilgi ile Anadolu’nun türlü yörelerinde şiirler söylemiş bir şairdir. Şeyyad Hamza hem halk dilini çok iyi bilen ve şiirlerinde kullanan hem de aruz ile şiirler yazabilen İslam kültürünü tanımış, tasavvuf bilgisi olan bir orta sınıf şairidir. O halk kültürü ile aydın zümre edebiyatı arasında bir köprü gibidir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. 13. asırda Anadolu’nun farklı bölgelerinde şiirler söylediği, halka tasavvuf öğretilerini anlattığı bilinmektedir. En tanınmış eseri Yusuf ile Züleyha mesnevisidir. Bunun yanında kaside, gazel gibi pek çok biçimde şiirler söylemiştir. Şeyyad Hamza’nın halk dili ve dörtlüklerle yazdığı şiirleri de vardır.
Yusuf ü Zeliha:
1549 beyitlik, aruzun fa’ilatün – fa’ilatün – fa’ilat kalıbı ve sade bir dille yazılmıştır. Eserin esas değeri sanat yönünden ziyade dildedir. Eser 13. asır Türkçesi hakkında dil tarcilerine bilgi vermesi hasebiyle kıymetlidir. Eser Kuran’da da geçen Yusuf peygamberin hayatını işlemektedir.
Örnek:
Yusuf ü Zeliha
Us gider Zeliha’dan açar başın
Yusuf’a karşu akıdur göz yaşın
Söyler aydur bir od urdın canuma
Gel beru der bir dem otur yanuma
Dilegün nedür bana bir söylegil
Halimi gör bana timar eylegil
…
Gülşehri Mantıku’t Tayr:
Gülşehri’nin hayatı hakkında detaylı bir bilgi bulunmamakla birlikte onun 14. asrın ortalarına kadar şöhreti devam eden güçlü bir şair olduğu bilinmektedir. Kendi eserlerinden hareketle Kırşehirli olduğu 13. Ve 14. asırlarda yaşadığı bilinir. Yine eserlerinden hareketle onun devrinin güçlü mutasavvıflarından olduğu anlaşılmaktadır. En tanınmış eseri Mantıku’t Tayr’dır(Kuş Dili). Gülşehri, bu eserin yazılma ilhamını, kendisi gibi devrin önemli tasavvuf şairlerinden aldığını belirtmiştir.
Mantıku’t Tayr
Mantıku’t Tayr kuş dili manasına gelmektedir. Bu adlandırma aynı zamanda devrin herkesçe kolay anlaşılmayan dili ve fars dili manasında da kullanılmıştır. Eserde bir grup kuşun Hüdhüd (Anka) kuşunun yol göstermesi ile Allah’ı arayışları anlatılır. Bu kuşlar asırlarca türlü meşakkatler çekerek yol sürerler. Neticede pek çoğu bu yolun zorluğuna dayanamaz ve geri döner; ya da ölür. İçlerinde 30 kuş menzile ulaşır. Burada Simurg (mutlak vücut) ile karşılaşırlar. Bu aslında kendileridir. Anlarlar ki asıl arayışları kendileridir. Menzile ulaşmak için çektikleri sıkıntı kendilerini bulmalarını sağlamıştır. Bu noktada kuşlar fenafillaha ulaşmış olur. Bu bilinen bir hikayedir. Gülşehri, bu hikayeyi öz kültürü ile yeniden yazmıştır.
Örnek:
Mantıku’t Tayr
Yola ne menzil belürdi ne nişan
Çıkdı her kuş yüreginden yüz figan
Yidi yıl uçdılar bülbül gibi
Bir nefeslik gitmediler gül gibi
Biri gördi bir sarây-ı zernigâr
Uçar iken anda indi şâh-vâr
Birisi bir mâh-rûyı gözledi
Yolını kodı vü anı istedi
…
Sultan Veled:
Mevlana’nın oğludur. 13. asrın büyük tasavvuf şairleri arasında yer alır. Sultan Veled babasının aksine Türkçeye verdiği önem ile tanınır. Zira eserlerinin bir kısmını Türkçe yazmıştır. Babasının izinden giderek tasavvuf düşüncesini yaymaya çalışmıştır. Mevlevilik onun zamanında bir tarikat olma yoluna girmiştir. Babası kadar güçlü bir şair değildir; fakat Tasavvuf kültürünü geniş kitlelere yayması bakımından önemli bir şairdir.
Eserleri:
1- Farsça Divan
2- İbtidaname (mesnevi)
3- Rebabname (mesnevi)
4- İntihaname (mesnevi)
5- Maarif