XIV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı
Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler
Halk hikayeciliği, Anadolu’ya destanlarla gelen halkın, bu destanların türlü motiflerini, yeni vatanın tarihi ve coğrafi hayatına uydurarak meydana koyduğu, yeni ve destani bir hikaye geleneği içinde gelişmiştir: Eski destan motiflerinin yeni vatanda yeni yer isimleri ve yeni kahramanlar etrafında tazelenip büyümesiyle meydana geldikleri düşünülen bu tarz hikayelerin ilkleri Dede Korkut Hikayeleri ve Köroğlu Destanı (hikayesi) gibi, yine destani kahramanlık hikayeleridir. Aynı hikaye geleneği, zamanla türlü aşıkların ve halk şairlerinin hayatları, şiirleri ve şahsiyetleri etrafında da bazı yeni ve yaygın hikayeler vücuda getirmiştir.
Halk hikayeciliğinin gelişim evreleri yüzyıllara göre şu şekildedir:
Not: “Usta Malı” tabiri halk hikayeciliğinde bir eserin ilk sahibi anlamında kullanılmaktadır. “Aşık Kahvehanesi” Aşık geleneğinde şiirlerin, türkülerin söylendiği, hikayelerin anlatıldığı mekandır.
Halk Hikayelerinin Özellikleri
- Halk hikayeleri destanlar gibi tarihi birtakım olaylar üzerine söylenmez. Halk hikayelerinin kaynağı genellikle toplumsal olaylardır.
- Halk hikayelerinde şiir – düzyazı (nazım - nesir) karışıktır. Zaman içinde şiir kısımları önemini yitirmiş, hikayeler düzyazı olarak sunulmuştur.
- Halk hikayelerinde temel çatışma toplumun kendi içindeki sınıflar ve bireyler arasındadır.
- Halk hikayelerinde destanlardaki olağanüstü olaylar azalmıştır. İslamiyet ile olağanüstülük yerini keramet ve mucizelere bırakmıştır.
- Halk hikayeleri millidir. Bu millilik, hikayelerin halk kültür, gelenek ve göreneklerinden beslenmesinden kaynaklanır.
- Halk hikayelerinde kadın ikincil konumdadır. Hikayelerin merkezinde erkekler yer alır. Hikayelerin anlatım ve yayma işi de erkeklerce yürütülür.
- Halk hikayelerinin kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir. Bu nedenle hikayelerde mantık ve inanış çerçevesinde olmayacak şey yoktur. (Zaman içinde hikayelerdeki gerçeklik artmıştır.)
Halk Hikayelerinin Bölümleri
Halk Edebiyatı Araştırmacısı Pertev Naili Boratav Halk Hikayelerini fasıl, döşeme, asıl konu, duvak kapama, efsane olmak üzere beş bölüme ayırmıştır.
1- Fasıl:Anlatıcının hikayeye geçmeden önce dinleyiciyi anlatılacak olaylara hazırlamak için birtakım şiirler, türküler okuduğu, tekerlemeler söylediği bölümdür.
2- Döşeme: Hikayede olay anlatımına geçmeden önce anlatıcı kişi ve olay mekanlarını tanıtır. Hikaye zamanından bahseder. Çeşitli rivayetlere değinir.
3- Asıl Konu:Hikayenin özünü oluşturan olaylar anlatılır. Çoğunlukla asıl kahramanların öncesi ile hikayeye başlanır. Bir arayış söz konusudur. Örneğin kahramanların dünyaya gelişleri olağanüstüdür. Karı – kocanın çocukları olmaz. Bunlar dilek dileyip adak adarlar. Aradan yıllar geçer. Umutların yitirildiği anda bir ulu kişi gelir (Hızır a.s) karı- kocaya bir elma verir. Kadın hamile kalır. Erkek çocuk dünyaya gelir…
4- Sonuç Dua:Bu bölümde hikaye ya mutlu ya da mutsuz biter. Çoğunlukla aşıklar birbirine kavuşamaz. Vuslat öte dünyadadır. Halk hikayelerinde sadece Aşık Garip mutlu biter. Hikaye mutlu bitiyorsa “Duvak Kapama” denilen bir muhammes türkü söylenir.
5- Efsane:Hikayelerin sonunda gerçek hikayeden bağımsız olaylar anlatılır. Bunlar kavuşmanın öteki dünyada olduğunu anlatmaya yöneliktir. Efsanelerde sevgililerin mezarlarında iki gül biter bu güller kutsal günlerde birbirine sarılır veya mezar çevresinde iki kavak ağacı büyür; bu ağaçlara iki kuş konar ve ötüşürler.
Halk Hikayelerinin Kaynağı
Halk hikayelerinin dört temel kaynaktan beslenip ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bunlar şöyledir.
1- Gerçek olaylardan doğan hikayeler. Bunların ekseri doğuş yeri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleridir. Örneğin Salman Bey Hikayesi, İlbeyoğlu Hikayesi vb.
2- Aşıkların (ozan) kendi hayat ve şahsiyetleri temelinde oluşturdukları hikayeler. Örneğin Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber vb.
3- Dini ve milli kahramanların hayatları üzerine temellendirilen hikayeler. Battalname, Denişmendname gibi…
4- Klasik Hikayeler. Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun…
Bu hikayeleri yine konularına göre üç başlıkta toplamak mümkündür.
1- Kahramanlık Hikayeler: Köroğlu Hikayesi, Eşref Bey …
2- Aşk Hikayeleri: Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre …
3- Dini Hikayeler: Battal Gazi, Hamzaname …
Halk Hikayeciliğinin Tarihsel Gelişimi
16. Yüzyıl Halk Hikayeciliği
Halk hikayeciliği geleneği Anadolu’da 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu yüzyılda hikayelerde özellikle Anadolu coğrafyasında yaşanan toplumsal değişimin izleri görülür. Hikayeler şiir ve düzyazı karışıktır. İslam kültür ve medeniyetine ait Battalgazi gibi destanlardan sonra ilk defa milli destanlar yazılmaya, söylenmeye başlanmıştır.
16. yüzyılda Derviş Hasan, Bursalı Mustafa Baba, Şirvanlı Nutki gibi önemli hikaye anlatıcılarının varlığı bilinmektedir. Öyle ki bu hikayecilerin eserleri ve şöhreti dönemin hükümdarı Üçüncü Murat’a kadar ulaşmıştı.
Bu hikayecilerden Derviş Hasan’ın Esrar-ı Hikmet (Hikaye-i Ebu Ali Sina) isimli eseri dönemin hikaye geleneğini ve dilini tanımamız açısından önemlidir. (Bu hikayede Derviş Hasan, tıp alimi İbn-i Sina’nın hayatı mübalağalı hayallerle süslenerek anlatılmıştır.)
Örnek:
Eserin başından bir bölüm;
Zamana beni Ademden iki kimse gelmişdür ilm-i simya ve ilm-i ihfa’ya malik. Birisi Hazret-i Davud Nebi Aleyhisselam zamanında. Adına Fisagoras derler idi. Davud Nebi’ye vardı. Hazret-i Davud Nebi Aleyhisselam ana Pisagoras Tevhidi deyu lakab verdi. Ve daima tabiatine tahsin edüb pesend ederdi ve ana ol kadar i’zaz ü ikram kılur ki cemi’ aferidegan Hazret-i Davud Aleyhisselam’a dua ederler idi.
17. Yüzyıl Halk Hikayeciliği
Aşık geleneğinin Anadolu’da yayılması ile halk hikayelerinin anlatıcıları aşıklar (halk ozanları) oluvermiştir. İl il, kasaba kasaba gezen bu aşıklar özellikle aşk hikayelerinin tüm Anadolu coğrafyasında yayıcısı olmuşlardır. Çoğunda sevip de kavuşamayan aşıkların başından geçen olayların anlatıldığı bu hikayeler, dilden dile anlatıldıkça gelişip zenginleşmiştir.
17. yüzyıldan bu yana tanıdığımız hikayelerden Kerem ile Aslı ve Aşık Garib hikayeleri, bu türlü halk hikayelerinin klasik örnekleridir. (Bu ve sonraki yüzyıllarda Kerem ile Aslı hikayesinin halk arasında en çok bilinen hikaye olduğu görülür.) Hikayelerde olayların başlangıcının hep doğu coğrafyası olması dikkat çekicidir. Fakat 17. yüzyılda Aşık Kayıkçı Kul Mustafa’nın, Bağdat Savaşı’nda meydana gelen olayları anlattığı Genç Osman Hikayesi bir istisnadır. Bu destansı hikaye yüzyılda söylenmiş ilk milli hikayedir.
Örnek:
Kerem ile Aslı
…
Ne ise onlar orada tartışadursun gelin biz haberi öteki yüzden verelim: O memlekette bir deliler başı Deli Ömer varmış. “Hak!” denildi mi başını açıp seğirdirmiş. Hele bir fenerini yakmayagörsün, alimallah yedi mahalleyi bir eşeğe bindirirmiş! Neye derler ki duvarın kulağı var. Kara kadının Keşiş deresinden akıp gelen su ile yeni bir dolap çevirmeğe yeltendiği kulağına gidince, gündüz gündüz fenerini yakıp yamacına dikildi: “Yaa Hak!” diye … Delinin behi pazarı olur mu! Kadı, pabucun pahalıya mal olacağını anlayınca Kerem ile Sofu’yu zindandan azat eyledi. Bu da herkesten çok elini günaha sokmaktan korkan müftünün ekmeğine yağ sürdü.
…
18 ve 19. Yüzyıl Halk Hikayeciliği
Halk hikayeciliği geleneği bu yüzyıllarda daha çok eldeki ürünlerin zenginleştirilmesi ile sürdürülmüş, kayda değer yeni hikayeler söylenememiştir. Halk Hikayelerimiz üzerine yerli ve yabancı birçok bilim insanı çalışma yapmıştır. Aşık cönkleri (not defterleri) ve yazma eserlerden 19. Yüzyılda birçok hikaye derlenmiştir. Yabancı araştırmacılardan İgnas Kunoş, 1982 yılında şu hikayeleri derlemiştir: Elif ile Mahmut, Melikşah, Tahir ile Zühre, Derdiyok ile Zülfüsiyah, Aşık Garip, Gül ile Sitemkar, Arzu ile Kamber, Razınihan ile Hahfiruze, Köroğlu ve Kerem ile Aslı