Temmuz ayına girdik. Havalar gitgide ısınıyor. Yazı severim ama bir o kadar da nefret ederim. Niye mi? Çünkü o sıcak havada meyvelerim ve sebzelerim kendilerini koruyamıyor. Evet ben Esma. Manav Cemil’in kızıyım. Hayata 1-0 geride başladım fakat şanslı mıyım şanssız mıyım orası belli değil. Annem beni doğururken vefat etmiş, babam ise her zorluğa rağmen beni bu yaşıma getirmiş. Harika bir babaya sahibim.

Şen şakrak küçük bir mahallede yaşıyorum. Şen şakrak dediğime bakmayın acı tatlı günlerimiz de oluyor. Örneğin babam ile Fırıncı İsmail Amcamın her zaman didişmeleri. Didişme dediğime de bakmayın. İsmail Amcam benim öz amcam olur. Her şeyi kolay getiren kendin hiç yormayan birazcık da sorumsuz biridir. Bu nedenle babamla her zaman tartışırlar. Bakkal Necmi Amca da var tabii o kadar sevimli bir insan ki ne yapsa insan ona kızamıyor. Onu da evlilik hayalleri olan biri olarak biliyorum. Yaşı almış başını gidiyor ancak o hala bekar evlilik hayalleri kuran ama bir türlü evlenemeyen Necmi Amca. Aaa birde Mücahit var. Genç kızların ilgi odağı, göz bebeği olan Eczacı Mücahit. Çok zeki ve çok çalışkan kendisi. Herkes çok sever onu tabii genç kızlar ayrı sever. O gün sabahın erken saatlerinde manavı açmak için yola koyuldum. Manavı açtıktan sonra Mücahitle karşılaştık. O da o gün eczaneyi erken açacakmış. Geçerken bana selam verdi, şaşırmıştım. Çünkü bir samimiyetimiz yoktu. Evet mahallede sanırım sadece onunla konuşmaktan çekiniyorum. Bunun sebebi onu fazla tanımam olsa gerek.

Ufak tartışma sesleri ile kendimi manavın kapısına verdim. Bir de ne göreyim babamla İsmail Amcam tartışıyorlar. Neden mi?  Komik gelebilir ancak bu sefer amcam hak etmiş galiba. Fırını çok geç açmıştı. Ve onca insan ondan etmek bekliyordu ve bu yüzden babam da ona fırça atıyordu. İsmail Amcam böyledir. Her şeye geç kalır, unutur ve sorumluluk sahibi değildir. Ancak altın gibi bir kalbi vardır. Babam büyük bir hışımla dükkana girdi. Gülmemek için kendimi zor tutarken sert bir tepki ile: Babam: Esma bana çayımı getir kızım. Dedi. Çayı getirmek için yola koyulduğunda amcamın elinde bir bardak çayla manava doğru yürüdüğünü gördüm. Ah amcam Ah babam yine sana yüklenecek gitme diyesim vardı ama aralarına girmek büyük cesaret ister. Amcam elindeki çayla içeri girdi ve ağabeyciğim benim, aslan abim çayını getirdim. Gel içelim.

Babam: Bak şuna hala çay diyor. Gidip ekmeklerini çıkarsana sen. Hala ne duruyorsun sorumsuz adam.

İsmail Amcam: Çıkardım. Hallettim o işi ağabeyim ben. Sen hiç kafana takma. Gözün arkada kalmasın.

Babam: Şimdiye kadar kaldı da ne oldu gördük ve senin bildiğin bir iş yok, dedi babam. Bu sefer biraz ağır konuşmuştu sanki ama kardeşler birbirlerine kızamıyorlar ve kıyamıyorlar. Babam bugün eve erken gitmişti. Manavı ben kapattım ve eve gitmek için yola koyuldum. Telefonum çaldı arayan babamdı.

Babam: Esma kızım tansiyon ilaçlarım bitti. Gelirken Mücahit oğlumdan almayı unutma. Dedi. Eczaneye gitmek kolay Mücahitle karşılaşmak zor geliyor bana onu görünce karnımda ağrılar hissediyorum. Acaba bunun da bir ilacı var mıdır? Eczaneye yaklaştıkça karnımdaki ağrı daha şiddetli olmaya başladı ama ne çare az sonra o ağrının sebebi ile karşılaşacaktım dedim ve Mücahit karşıma çıktı.

Mücahit: Merhaba Esma Nasılsın Ben iyiyim canım sen nasılsın?

Mücahit: Ben de iyiyim. Ne oldu bir şey mi lazım?

Esma: Evet babamın ilaçları bitmiş onları alacaktım.

Mücahit: Gel buyur vereyim.

İlaçları aldım ve çıkmak için kapıya doğru yöneldim o sırada Mücahit:

Mücahit: Bu saatte tek gitme. Ben seni bırakırım, dedi. Ancak ne desem bilemedim.

Esma: Zahmet etme ben kendim gidebilirim teşekkür ederim, dedim. Fakat ısrarla götürmek istedi. Ben de bir şey diyemedim yol boyu sessizlik hakimdi eve yetişince Mücahit benimle ilgili merak ettiği birkaç şeyi sormuştu. Çok heyecanlanmıştım. Yanlış cevap vermekten korkmuştum. Bana neler oluyor? Yoksa karnımdaki ağrıların sebebi Mücahit’e  karşı oluşan hislerim mi?

Güneş tüm enerjisini yine mahallede hissettiriyordu. Haziran ayına girmiştik. Sonuçta sıcaklar gitgide artıyor, nem oranı fazla oluyordu. Bugün çok güzel bir hava vardı. Ancak ara ara sert rüzgarlar esiyordu. Hava bir anda keskin olabiliyordu. O gün mahalle çok sessiz ve sedasızdı. Babamla İsmail Amcamla kavga etmemişti. Çok farklı bir gündü. Bugün dükkanı yine geç kapattım eve döndüğümde saat 22. 00’yi biraz geçmişti. Koltuğa kendimi külçe gibi bıraktığımda mutfaktan bir bardak su alacak kadar dahi dermanım yoktu. Bu akşam babamın da erkenden uyuduğunu fark ettim. Yorgunluk çayımı yudumlarken TV’deki bir görüntü neredeyse beni şok etti. Babam öyle bir uyandı ki gözleri ile görmese, kulakları ile duymasa buna kesinlikle inanmayacaktı. Birileri darbeye kalkışmış Cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunmuştu. Kapı büyük bir hışımla çalınıyordu gelen İsmail Amcam, Bakkal Necmi Amca ve Mücahitti. Hepsinin gözleri fal taşı gibi açılmış, yaşanan vahametten ötürü kanları damarların hapsolmuştu. Keşke yapacak bir şey olsaydı.

Cumhurbaşkanının halkı sokağa ve direnmeye çağrısı babamın aradığı işareti. Birkaç yıl öncesinin çapulcularının aksine sokaklar demokrasi savaşçıları ve vatanseverlerce dolacaktı.

İsmail Amcam: Haydi ağabey çıkıyor muyuz?

Babam: Soru mu bu da İsmail ceketimi al.

Bakkal Necmi Amca: Ben de geliyorum.

Babam: Necmi ağabeyim sen yaşlısın başına bir şey gelir. Burada kal Allah korusun sana bir şey olursa biz ne yaparız.

İsmail Amcam: Ağabeyim haklı Necmi abi sen Esma’nın yanında kal bir şeye ihtiyaç olursa alırız seni de.

Bakkal Necmi Amca: Olmaz ben de geleceğim dedim.

Babam: Tamam Necmi ağabeyim. Hadi çıkalım.

Mücahit: Benim arabayla gidelim ağabeyim.

İsmail Amcam: Olur aslanım olur.

Hepsi toplandı kapıya çıktılar. O an babamın geri gelmeyeceği hissine kapıldım. Çünkü annemden sonra babamı da kaybetmeyi göze alamadım ve bu yüzden babamla vedalaşmadım. Hep birlikte yola koyuldular. Arabaya atladıkları gibi külliyenin yolunu tuttular. Aslında başlangıçta nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Cuma namazının kılındığı Beştepe Millet Camii’ne gitmeye karar verdiler. İsmail Amcam vakit namazlarını pek kılmasa da ezanlara saygılı biriydi. Bu yüzden İsmail Amcamın dediği gibi yaptılar. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin avlusunda bulunan Beştepe Millet Camii’ni darbecilere karşı savunmaya karar verdiler. Oraya vardıklarında kendileri gibi apar topar evden çıkan insanlarla karşılaştılar. Babam kalabalığı görünce mutlu olmuş, alçak uçuş yapan ve etrafa bomba saçan f-16’ların verdiği dehşeti bir süreliğine unutmuşlardı. Bakkal Necmi Amca spontane bir şekilde tekbir getirmeye başladı.

Necmi Amcanın hemen yanında üniversite okumak için memleketi Siirt’ten Ankara’ya geçen sene gelen ve part-time işi nedeniyle sıla hasreti devam eden bir öğrenci vardı. Babam, İsmail Amcam ve Mücahitte onlara katıldılar. Kısa bir süre sonra camideki diğer cesur insanlarla tekbirlere eşlik ettiler. Havada  f-16’lar alçak uçuş yaparken külliye önünde toplanan şehadeti susamış kitleler darbeye meydan okurcasına tekbir getiriyorlardı. Tekbirler hainleri kızdırmış olacak ki helikopter cephaneliğini kalabalığın üzerine acımasızca boşalttı. O sırada yerden bir şehadet yükseldi.

Babam: Allah’ım sen bu milleti vatansız bırakma. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enle Muhammedîn resulullah. Evet babam hain kurşunlara kefen olmuştu. O sırada babamın vurulduğunu sadece Mücahit görmüştü. Yanına zor bela yaklaşmaya başarmıştı. İlk acil müdahaleyi yapmaya çalıştı. Ancak uzun süre başarılı olamamıştı. Babam artık yavaş yavaş şehit oluyordu. İsmail Amcam o sırada:

İsmail Amcam: Hayır ağabey seni bırakmam burada yaşayacaksın sen.

Babam: Hayır benim vaktim buraya kadarmış, şehadet şerbetini içtim ben. Vatan size emanet. Esma da önce  Allah’a sonra sana emanet. Ona çok iyi bakın ana ve baba yokluğu yaşatmayın.

Mücahit: Hayır ağabey sen yaşayacaksın Esma’ya da sen bakacaksın.

Babam: Benim vadem doldu oğlum.

Mücahit: Eğer ola ki ters bir durum olursa gözün arkada kalmasın. Vatan’da Esma da bize emanet Cemil ağabeyim.

Babam: Kızımı seviyor musun Mücahit oğlum?

Mücahit: Ağabey bunlar burada konuşulmaz. Sen iyi ol da sonra konuşuruz.

Babam: Sen bana cevap ver oğlum.

Mücahit: Senin kadar olmasa da iyi bakacak kadar, tenine dahi zarar gelmeyecek kadar seviyorum ağabeyim.

Babam: O zaman Esma’m sana da emanet gözüm arkada hiç kalmayacak. Siz varsanız Vatan’da Esma’m da emin ellerde. Benim gözüm hiç arkada kalır mı, dedi ve gözlerini yumdu. Artık babam da yoktu. Önce yetim kalmıştım, şimdi de öksüz kaldım ama benim Allah’ım var, benim hala sığınacak bir Rabbim var. Uçaksavarlara hedef olmamak için ışıkları karartan bu ölüm makinesi birçok kişinin de yaralanmasına yol açtı. İlk ateşle vatanseverler dağılır gibi olsalar da yaralı olanlara alıp kenarları yeniden birleştiler.

Bir mermi İsmail Amcamın tam yanında düşmüştü, amcam korku ve şaşkınlık ile sağına soluna bakılırken Siirtli gencin de yaralandığını fark etti babam yani ağabeyini kurtaramamanın  üzüntüsünden canını kurtardığına sevinmek yerine yaralı genci bir an önce emniyetli bir yere taşımaya çalıştı. Amcamın yanında bir karartı belirdi. Bu Mücahitti  hala oradaydı. Hemen İsmail Amcama yardım etti ve o gecede ilkyardım yaptı. Helikopterin yeniden gelmesi yerdekileri kaçırmaya zorladı ama bazıları yerinden ayrılmıyor. Adeta helikoptere meydan okuyordu. Mücahitte bunlardan biriydi. İsmail Amcam Mücahit’e imrenmişti. Nasıl böyle cesur olabiliyordu. Mücahit Siirtli genci bir süre yalnız bırakarak açıklık alana çıktı. Helikoptere doğru bakarak:

Mücahit: Ben buradayım. Haydi insene aşağıya, dedi. Kollarını o kadar yukarı kaldırdı ki sanki helikopteri pervanesinden yakalayıp aşağıya düşürecekti. O esnada bir kurşun Mücahit’in bacağına saplandı. İsmail Amcam hemen yanına koşarak onu sürükleye sürükleye külliyenin duvarlarının diline taşıdı. Mücahit’in kan kaybından ölmesinden korkuyordu. Belindeki kemeri çıkararak bacağını sardı ve ekledi:

İsmail Amcam: Bu kan kaybını azaltır, dedi. Fakat Mücahit’in derdi başkaydı.

Mücahit: Boş ver bacağımı da bir önemi yok hayatımın da ağabey. Yeter ki memleket kurtulsun, dedi. O esnada birkaç kadın yanlarına gelerek yaralı olup olmadıklarını sordu, yaralıları en yakın hastanelere götüreceklerdi. Siirtli gencin durumu ağırdı onu hemen arabaya bindirdiler. Babam ise artık onun için yapacak bir şey kalmamıştı. Mücahit tüm ısrarlara rağmen hastaneye gitmek istemedi.

Mücahit: Ben bu halimle de Vatanımı korurum, diyordu. O esnada yaralıların arasından Necmi Amcanın da olduğunu fark etti. İsmail Amcam bir ara refakatçi olarak arabaya binmeyi aklından geçirdi, kadınlar yaralıları taşımakta güçlük çekiyorlardı. Bir yandan da vicdanı ile hesaplaşma halindeydi. Yaşadığı korkunç sahneler gözünün önünde idi. Fakat artık memleketini canından daha fazla önemsiyordu.  Bir de Mücahit'in yaralı olmasına rağmen alanda kalmak istemesi ona büyük güç vermişti. İnsanlar oradan ayrılsalar darbeciler zafer kazanacaklardı. Bu yüzden yaşadığı müddetçe orada kalmak istedi. Ölürse de orada ölecekti. Tekbirler gecenin karanlığına yetiyordu. İsmail Amcama Mücahit’in bu davranışları cesaret vermişti. İsmail Amcam o an gözlerini kapattı ve tüm benliğiyle şehadet istedi. Duasını bitiren İsmail Amcamın içinde derin bir huzur çöktü daha önce hiç olmadığı kadar kelime-i şehadet getirdi ve gökyüzüne doğru bakışlarını dikti ve yüzünde yine olay gülümseme vardı:

Hey gidi hainler hey siz inanmış bir millete nasıl darbe yapabilirsiniz ki?

 

Tenzile Karaaslan