Mevlid
Yakarış bölümünden:
Önce Alah adını analım biz
Her işte gerek bu, inanalım biz.
Gönül bir kez Allah dese aşk ile
Bütün günahlar güz yaprağı gibi döküle
Adı gibi temiz olur anıp söyleyen
Her dileğine erişir Allah diyen.
Doğuş bölümünden:
Âmine Hâtûn Muhammed’in annesi
O sedeften doğdu o inci tanesi
O gece ki doğdu insanların en hayırlısı
Orada neler gördü neler anası.
Dedi gördüm o sevgilinin annesi
Bir acep nur ki güneş pervanesi
Şimşek çakıp çıktı ansızın evimden
Göklere dek nur ile doldu evren.
İndiler gökten melekler saf saf,
Kabe gibi kıldılar evimi tavaf.
Hem hava üzre bir döşek döşenmişti
Adı sündüs'tü, onu döşeyen melekti.
Yarılıp duvar çıktı ansızın,
Üç huri göründü bana o an.
Bazıları derler ki o üç dilberin
Asiye’ydi biri o ay yüzlü güzelin.
Biri Meryem Hatun idi besbelli,
Birisi hurilerden bir sevgili
O üç ay alınlı, lütf ile geldiler
Hemen bana selâm verdiler.
Çevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa'yı birbirine muştular.
Dediler senin oğlun gibi hiçbir oğul,
Dünya yaradılalı gelmiş değil.
Ulu devlet buldun ey sevgili sen
Doğacaktır o güzel ahlâklı senden
Süleyman ÇELEBİ
Mevlid
Münacat bölümünden:
Allah âdın zikr idelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Bir kez Allah dişe aşk ile lisan
Dökülür cümle güneh misl-i hazan.
İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen
Her murada irişür Allah diyen.
Vilâdet bölümünden:
Amine Hâtûn Muhammed ânesi,
Ol Sadeften doğdu ol dür dönesi.
Ol gece kim doğdu ol hayrü’l beşer
Anesi anda neler gördü neler.
Didi gördüm ol habibin ânesi
Bir acep nur kim güneş pervânesi.
Berk urup çıkdı evimden nâgehan
Göklere dek nur ile doldu cihan
İndiler gökden melekler saf saf,
Kabe gibi kıldılar evim tavaf
Hem hava üzre döşendi bir döşek,
Adı Sündüs döşeyen anı melek.
Yarılıp divar çıkdı nagehan
Üç bile huri bana oldu lyan.
Bazılar derler ki ol üç, dilberin
Asiye’ydi biri ol meh-peykerin.
Biri Meryem Hatun idi aşikâr
Birisi hem hurilerden bir nigâr.
Geldiler lütf ile ol üç meh-cebin
Verdiler bana selâm ol dem hemin
Çevre yanıma gelib oturdular
Mustafa'yı birbirine muştular
Didiler oğlun gibi hiçbir oğul
Yaradılah cihan gelmiş degül
Ulu devlet buldun ey dildar sen
Doğısardur senden ol hulki hasen
Süleyman Çelebi
Biçim açıklaması:
Süleyman Çelebi, ünlü Mevlidinin Münâcât bölümünde her işe Allah adıyla yani besmele ile başlamanın ne kadar yararlı ve uğurlu olduğunu; Vilâdet (doğuş) bölümünde ise Hz. Muhammed(SAS)’in dünyaya gelişini annesi Amine Hâtun’un ağzından anlatmaktadır.
“Mevlid” din konusunda yazılmış bir mesnevidir. Türk edebiyatında bu yolda yazılmış eserlerin en ünlüsü ve yaygın olanı Süleyman Çelebi’nin 1409 yılında Edirne’de tamamladığı “Mevlid” dir. Yüz yıllardır, doğum, ölüm gibi vesilelerle yapılan toplantılarda kendine özgü bir makamla okunmaktadır.
“Mevlid”, İslâm peygamberi Muhammed Mustafa’nın doğumundan ölümüne kadarki yaşamını “Doğumunu, peygamber oluşunu, Mir’aca çıkışını, ölümünü ve onun üstün yanlarını” anlatır. Süleyman Çelebi, inanmış Müslüman bir şair olarak Hz. Muhammed’e derin sevgisini, onun, insanlığı aydınlatan nurlu kişiliğine duyduğu hayranlığı içtenlikle ve büyük bir coşkuyla dile getirmiştir.
Mevlitin Bölümleri
“Mevlid”, 6 bölümden oluşur. Asıl adı “Vesiletü’n Necat - Kurtuluş Vesilesi” dir.
1- Münacâât: Tanrı’ya yakarış.
2- Vilâdet: Muhammed (SAS)’in doğuşu.
3- Risalet: Peygamber oluşu.
4- Mir’aç: Göğe yükselerek Allah ile konuşması.
5- Rıhlet: Peygamber Efendimizin ölümü anlatılır
6- Dua: Allah’ın varlığı ve birliği üzerine Peygamber Efendimiz adına dua edilir.
“Mevlid” aruzun “Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün” kalıbıyla yazılmıştır.
Mesnevi şeklinde yazıldığı için her beyit kendi arasında kafiyelendirilmiştir.
-------------- a) evvela
-------------- a) her kula
-------------- b) lisan
-------------- b) misl-i hazan
Anlatımda aruz’u Türkçe'ye uyduramamaktan ötürü birçok yerde kelimelerin aslında, kısa olan heceleri imale yapılarak uzatılmıştır.
Örnek:
Kim vücuda gele ol hayrü’l enam
Sundular bir cam dolusu şerbeti
Siyah basılı heceler vezne uydurmak zorunluluğu yüzünden uzatılmıştır.
“Mevlid” de 14. yüzyıl Anadolu Türkçesinin belirgin özelliklerini yansıtan kelimeler vardır: “urub - vurup, çakıp, anın - onun, bölük bölük- parça parça, kısım kısım, bile - birlikte, muştu - müjde, doğuserdir - doğacaktır idelüm - edelim, oldur - odur, didi - dedi
Bazı kelimeler vezne uydurma zorunluğu yüzünden eksik söylenmiştir: İsm-i pâkin - pak ismini, Allah adın - Allah adını, evim - evimi, bazılar - bazıları
Süleyman Çelebi, İstanbul Türkçesinde “anne” olarak söylenen “ana” kelimesini Farsça bir söyleyişle “âne” şeklinde kullanıyor. Bazı Türkçe kelimelerin yabancı dillerin etkisiyle asıl ses özelliklerini yitirmesinde “incelip uzamasında” bu tür kullanmaların da rolü olmuştur, “ala - elâ, halva - helva, alma - elma vb.”
Aruz vezninin Arapça ve Farsça gibi, kelimeleri uzun-kısa okunan hecelerden oluşan dillerin ses düzenine uygun oluşu, aruz kalıplarının bu dillere göre düzenlenişi bu veznin Türkçeye uydurulmasında şairlerimizin büyük güçlüklerle karşılaştığını göstermektedir. Süleyman Çelebi de aruzun henüz dilimizde uygulanmaya başladığı bir dönemde “Mevlid”i yazması nedeniyle birçok Türkçe kelimeyi bu vezne uydurmakta çektiği güçlük yüzünden ya aslında kısa olan heceleri imale yaparak uzatmak; ya da Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmak zorunda kalmıştır. Aruz, yüzyıllar sonra T. Fikret. M. Akif, Yahya Kemal ve Faruk Nafiz gibi şairlerin elinde bir Türk aruzu haline gelmiştir.
“Mevlid”in anlatımında destansı bir nitelik seziliyor. Özellikle Muhammed’in doğuşunu anlatan sözler ve motifler dikkati çekmektedir. Şöyleki: Işık, eski Türk destanlarında da sık sık görülen bir motiftir. Duvarın yarılması, içinden üç meleğin çıkması da olağanüstü olaylara birer örnektir.
Anlam açıklaması:
Münâcât bölümü: (Yakarış bölümü)
Önce Allah adını analım. Her işimize başlarken onun adını anmanın gerekli olduğuna inanalım.
Gönül, gerçek bir iman duygusuyla bir kez Allah dedi mi insanın bütün günahları sonbahar yaprakları gibi dökülür.
Onun temiz adını anan da temiz olur, içi aydınlanır. Allah diyen, O’nu dilinden düşürmeyen her dileğine kavuşur, (Süleyman Çelebi, bu bölümde Tanrı inancının içtenliği ve Tanrı sevgisinin insana kazandırdığı mutluluğu dile getirmektedir.”'
Vilâdet bölümü (Doğuş)
Amine Hâtûn, Muhammed’in annesidir. Muhammed bir inci tanesi gibi o sedeften (Amine Hâtûn) doğdu.
O gece “Muhammed(SAS)’in doğduğu gece” insanların en hayarlısı doğdu. O doğum anında neler oldu neler...
O sevgilinin (Hz. Muhammed (SAS)’in) annesi bir acayip nur gördüm, ki güneş onun pervanesi gibiydi dedi.
Ansızın parıldayarak (sanki şimşek çakışı gibi) evimden çıktı. Sanki göklere dek cihan nurla doldu.
Melekler saf saf gökten indiler. Kâbe’yi tavaf eder gibi evimi tavaf ettiler. (Burada Muhammed’in doğduğu yer kutsallaştırılmaktadır.)
Aynı zamanda sanki hava üzerine bir döşek döşendi. O döşeğin adı Sündüs’tü, onu döşeyen bir melekti.
Ansızın duvar yarıldı ve içinden üç huri çıktı.
Bazıları o üç dilberin biri Asiye'ydi derler.
Biri besbelli Meryem Hatun idi, diğeri de hurilerden bir güzel olmah.
O üç ay alınlı lütuflâ geldiler (yani Muhammedi annesine en büyük armağan olarak vermeleri) Ve beni selâmladılar.
Çevre yanımda oturdular ve yavrum Mustafa'yı birbirlerine müjdelediler.
Senin oğlun gibi bir oğul, dünya yaratılalı gelmiş değil, dediler.
Ey sevgili sen en büyük mutluluğa eriştin. O huyu, ahlâkı eşsiz insan senden doğacaktır, dediler.