Bülbül

Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin,

Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavî saltanat kurdun,

Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.

Bugün bir yemyeşil vadî, yarın bir kıpkızıl gülşen,

Gezersin hanümanın şen, için şen, kainatın şen.

Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır,

Niçin bir katrecik göğsünde bir umman hurûşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım

Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda,

Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki Şarkın ben vefasız, kansız evladı,

Serapa Garba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı.

Ne zillettir ki nakus inlesin beyninde Osman ’ın,

Ezan sussun, fezalardan silinsin yadı Mevla'nın

Ne hicrandır ki en şevketli bir mazi serab olsun,

O kudretler, o satvetler harab olsun, türab olsun,

Çökük bir kubbe kalsın ma ’bedinden Yıldırım Han ’ın,

Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın.

Dolaşsın sonra İslam’ın haremgahında na-mahrem

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem.

Mehmed AKİF

Biçim açıklaması:

Bülbül” şiiri, 8 Temmuz 1920’de Bursa’nın düşman eline geçtiği ve kutsal yerlerin “cami ve türbelerin” düşman subaylarınca çiğnendiği haberleri üzerine şairin duyduğu üzüntüyü dile getirmektedir.

 Şiir aruz’un

Mefailün / mefailün / mefailün / mefailün” kalıbıyla yazılmıştır. .

(. - - - /. - - - /. - - - /. - - -)

Mesnevi tarzı kafiye örgüsü kullanılmıştır. (aa-bb-cc…)

------------- a) beklerdin

------------- a) derdin    

------------- b) kurdun   

------------- b) yurdun

Kafiyeler tok sesli ve tam kafiyedir. “Ser-bazın - pervazın, gülşen-şen, serab - türab vb.”.

Şair, bülbüle seslenerek onun acı acı ötüşü ile milletin ıstırabını özdeşleştirmiş ve lirik bir söyleyişe ulaşmıştır.

Şiir iki bölüme ayrılabilir.

I. Bölümde bülbüle seslenerek onun, yuvasında, yemyeşil vadiler arasında özgür olduğu halde acı acı ötmesine bir neden olmadığını;

II. Bölümde ise asıl üzülmesi gerekenin kendisi olduğunu, çünkü yurdunun düşman çizmeleri altında çiğnendiğini, kutsal yerlerine yabancıların girdiğini söylemektedir.

Beyit beyit yazılan şiirde, anlam beyitlerde tamamlanmaktadır. (Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin / Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül nedir derdin?

Şair, diğer birçok şiirinde hikaye etme yolunu seçip halk konuşmasına ve deyimlerine yer verdiği halde “Mahalle Kahvesi, Küfe, Seyfi Baba.” Bülbül de bireysel duygularını içtenlikle dile getirecek bir anlatımı tercih etmiş, acısına toplumsal bir içerik kazandırmıştır.

Anlam açıklaması:

Eşin var, yuvan var, sana yeşilin en güzelini, renk renk çiçekleri veren baharın var. Ey bülbül öyleyse niçin acı acı ötüyorsun? Derdin mi var?

Yemyeşil dallar üstünde sanki bir taht üzerindesin. Gökyüzü senin, istediğin gibi uçabileceğin göklerde sanki bir sultan gibisin. Herkesin yurdu çiğnenebilir ama seninki asla çiğnenemez.

Sen keyfince gezersin, bugün yemyeşil bir vadide, yarın kızmızı güller açan bir bahçedesin. İçin şendir, dünyan şendir, sana kimse karışamaz.

Seni mutlu edecek her şeyin var. Öyleyse neden zamanını acı acı öterek geçiriyorsun? Bir damlacık göğsünde neden bir engin deniz çalkantısı var?

Hayır! Yas tutmak senin hakkın değil, yas benim hakkım. , Yüzyıllar var ki ufuklarım aydınlık nedir bilmez oldu. “Ceddim Sokullu’dan bu yana / Bir şarkı tutturmuş hüzzam makamından / Dede’si, Itrî’si, Hacı Arif Bey’i / İyi söylemişler, güzel söylemişler / Velakin cümle şairan zülf-i perişan derdinde / Bize dünyayı toz pembe göstermişler / Muazzam kubbesinde Al-i Osman ülkesinin / Dervişane dualar methü senalar / Bu minval üzre gelmiş Devlet-i Osmani / Moskof harbine kadir...) Devletimiz her geçen gün biraz daha geriledi. Baharımızda bile hazanın hüznü var. Bu acı günlerde kendi öz yurdumda evsiz barksız bir serseri gibi dolaşıyorum.

Ben Doğu’nun kansız, vefasız çocuğu, yurdumu baştanbaşa Batılı düşmanlara çiğnettim. Ezan sesleri susmuş, göklerden Tanrı’yı anan sesler kesilmiş. Bu ne unutulmaz acıdır ki en görkemli bir geçmiş, serab olmuş. O üç kıtayı atının nalıyla damgalayan fatihlerin yurdu, düşman çizmeleri altında kalmış. Yıldırım Han’ın Ulu Camiinden yıkık bir kubbe kalsın. Bursa’yı ilk kez Türklerin malı yapan Orhan Gazi’nin muazzam kabri düşman çizmeleriyle çiğnensin.

Sonra da İslam’ın kutsal yerlerinde yabancılar dolaşıp dursun. Sus ey bülbül! Yas tutmak senin hakkın değil, benim hakkım.