Aşağıda aynı zamanda milli marşımız olan “İstiklal Marşı” şiirinin biçim, içerik ve anlam yönü ile incelemesi yapılmıştır.

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

 

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Mehmet Akif Ersoy

 

 

Biçim açıklaması:

İstiklâl Marşı, 9 dörtlük ve bir beşlikten oluşmuştur. Arûz’un “Fâilatün feilâtün feilâtün feilün” kalıbıyla yazılmıştır.

Sözcükler:

Celâl: Kızgınlık, öfke, şiddet.

Hak: Emek karşılığı elde edilmesi gereken şey.

Ezel: Başlangıcı belli olmayan zaman.

Âfak: Ufuklar.

Serhad: Sınır boyu.

Şüheda: Şehitler.

Hudâ: Tanrı, Allah.

Cüda etmek: Ayırmak.

Şehâdet: Din uğrunda ölme, şehit olma. “Eşhedü” cümlesini söyleme. Şahitlik tanıklık etme.

Vecd: Derinden duygulanıp coşma, kendinden geçme.

Secde etmek: Namazda alnını yere koyarak Tanrı’ya tapınma.

Namahrem: Yabancı.

Na’ş: Ceset, ölünün gövdesi.

Arş: Göğün en üst katı.

İzmihlal: Çökme, yıkılma, bozularak tükenip bitme.

Deyimler ve söz grupları:

Zincire vurmak: Tutsak etmek, boyunduruğu altına almak.

Çelik zırhlı duvar: Makine gücü, endüstrileşmiş ülkelerin savaş silâhları.

Kurban olmak: Kendini feda etmek.

Bendini çiğneyip aşmak: Kabına sığamayacak kadar taşkın ve güçlü olmak.

Benzetmeler:

Kükremiş sel gibi olmak: Önüne çıkan her engeli aşacak güçte olmak. Burada Türk ulusu yatağından taşan bir sele, İman dolu göğüs gibi serhaddi olmak: Sınır boyları iman dolu bir göğse, Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl: Bayrak, kızgınlıkla kaşlarını çatmış bir insana benzetiliyor, (kişileştirme)

Parçanın kafiye şeması:

---------------- a-sancak           

---------------- a-ocak

---------------- a-parlayacak

---------------- a-ancak

Tüm dörtlükler aynı düzen içinde kafiyelenmiş.

Son beşlik ise:           

---------------- b- hilâl

---------------- b- helâl

---------------- b- izmihlâl

---------------- b- istiklâl

nakarat

Kafiyeler tam ve tok seslidir. (Tanı-yatanı-atanı-vatanı/yaşarım-şaşarım-aşarım-taşarım)

Dil ve anlatım: (Birçok yabancı sözcük kullanılmasına karşın) genellikle anlaşılır bir düzeydedir. Söz sanatlarına fazla yer verilmemiştir.

Anlam açıklaması:

Şair Türk ulusuna sesleniyor:

Bu şafak kızıllığına boyanmış göklerde bayrağım dalgalanmayacak diye korkma. Yurdumda bir tek ocağı tüten ev kalıncaya kadar bayrağım dalgalanacaktır. Çünkü o benim ulusumun yıldızı gibi göklerde parlamaktadır. Bayrak ulusumun simgesidir diyor.

Türk Ulusu gibi bağımsızlığına büyük önem veren ulusları tutsak ederek bayraklarının dalgalanmasına engel olmak olanaksızdır. Bugün, ulusumuz, içinde bulunduğu karamsar durumdan da en kısa zamanda kurtulacaktır. Bu dörtlüğün temel düşüncesi: Bayrağın her zaman dalgalanacağıdır.

Şair burada bayrağa sesleniyor:

Ey hilâlle bezenmiş bayrak! Senin için her şeyimi fedâ edebilirim. Sakın kaşlarını çatıp kızgınlığını gösterme. Senin gülmen, yani özgürlük ve bağımsızlığın simgesi olarak dalgalanman için binlerce şehit verdik. Neden öfkelisin? Kızgınlığım sürdürürsen senin için döktüğümüz kanlar helâl olmaz.

Şair, bayrağı kızgın göstermekle onun Türk ulusuna kırgınlığı ve küskünlüğü varmış gibi nitelemek istiyor. Burada gizli bir sitem vardır. Bayrağın öfkeli oluşu marşın yazıldığı günlerde yurdumuzun içinde bulunduğu tehlikeli durumdan ötürüdür. Şair kızmana, üzülmene gerek yok, senin için daha önce yaptığımız fedâkârlıkları yine yaparak özgürce dalgalanmanı sağlayacağız, diyor.

Türk ulusu tarih boyunca haksızlıklarla savaşmış, daima doğrunun yanında olmuş, tek doğru olan Tanrısına içtenlikle bağlanmıştır. Bunun için de bağımsız yaşamak onun hakkıdır.

(Bağımsızlık Türk ulusunun hakkıdır)

Şair, ulusunun dilinden sesleniyor:

Ben bilinen tarih dönemlerinden beri özgür yaşamış bir ulusum. Sonsuza dek de özgür yaşayacağım. Beni tutsak edip zincire vurmak isteyen ancak çılgın olabilir. Çünkü, bu akıllı birisinin yapacağı iş değildir. Tarih boyunca her haksızlık ve zulüm karşısında şahlanan, kükreyen bir sel gibiyim ben. Beni haklı yolumdan alıkoymaya kalkan her engeli “dağlar bile olsa” yıkar, çiğner, aşar, geçerim. İçimdeki bağımsızlık aşkı engin denizlere sığmayacak kadar coşkun ve güçlüdür. (Özgürlük için her engeli aşma inancı)

Şair yine ulusunun dilinden sesleniyor:

Batı’nın uygar olduklarını söyleyen ulusları, sınırlarını tekniğin en son buluşları olan etkin çelik savaş araçlarıyla donatmış olsalar bile benim iman dolu göğsümün gücü karşısında yenilmekten kurtulamaz. Onlar mazlum ulusları, yüzyıllardır sömüre sömüre dişleri dökülmüş, ağzında kalan tek dişiyle bile sömürmeyi sürdürmeye kalkan bir canavardır. O canavar dilediğince ulusun, bana uğursuzluk getirmeye çalışsın boşunadır. Çünkü içimdeki coşkun imam onun uğursuz sesi hiç bir zaman boğamaz.

(Burada Batılı ulusların teknik gücü ile Türk’ün iman gücü karşılaştırılıyor. Akif’e göre “iman” her yerde, her zaman teknik gücü, makina gücünü, silah gücünü yenmiştir. Bunun tarihle birçok örnekleri vardır. En canlı ve taze örnek Kurtuluş Savaşı’mızdır. (İman gücünün, manevi gücün üstünlüğü)

Şair, Türk ulusuna özellikle Türk gençliğine sesleniyor:

Arkadaş, kötülüğümüzü isteyen alçakları sakın yurduma sokma. Bunun için olanca gücünü kullan, gerekirse çıplak vücudunu ger, fakat bu utanmasızca akını, saldırıyı durdur. Tanrı her zaman doğrunun yanında olmuş, haklı ve imanlı olanlara vardım elini uzatmış, onlara mutluluk ve başarı sizindir demiştir. Bu zafer ve mutluluk günleri çok yakındadır.

Marşın yazıldığı günler düşünülecek olursa, büyük bir yurtsever şairin ulusunun yarınına, geleceğine olan güvenini belirtmesi bakımından değer taşıyan bu dörtlük; en karamsar durumlarda bile ulusumuzun tarih boyunca yaşattığı ölümsüz değerlere inanmakla zafere ulaşılabileceğini başta Mustafa Kemal ve arkadaşları olmak üzere Akif gibi şair ve aydınların da bunlar arasında seçkin bir yer aldığını kanıtlamaktadır. (Geleceğe güven)

Şair, Türk ulusuna, Türk gençliğine sesleniyor:

Bastığın bu yerleri toprak diyerek geçip gitme, onu kazanmak için akıttığın kanları, verdiğin şehitleri düşünerek gerçek değeriyle tanımaya çalış. (Dur yolcu! Bilmeden, gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir. İstiklâl uğrunda, namus yolunda/Can veren Mehmed’in yattığı yerdir. —(Necmettin Halil Onan) Vatanın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğruna şehit olan atalarımızın ruhlarını incitmemek için sen de onlar gibi vatanın uğrunda canını ver. Bu cennet vatanı sana dünyaları verseler yabancı ellere bırakma. “Bu vatan, toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca onun uğrunda/Kendini tarihe verenlerindir. O. Şaik Gökyay”

Bu cennet kadar güzel vatan için her Türk seve seve canını verir. Anadolu, koynunda yüzbinlerce şehidin yattığı bir toprak parçasıdır. Vatanını deli gibi seven hiçbir Türk’ü Tanrı bir an bile olsa ondan ayrı bırakmasın. (Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor! Lâkin vatandan ayrılışın ızdırabı zor. Y.Kemal Beyatlı)

(Altıncı ve yedinci dörtlüklerde vatan sevgisini toprak sevgisiyle birleştiren bir anlayış dile getiriliyor. Çünkü vatan dediğimiz bu toprak parçası için yüzbinlerce şehit verdik. Bir başka şairimiz Mithat Cemal Kuntay’ın da çok güzel belirttiği gibi: (Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.)

Yurda bağlı olmanın, onu gönüllerde ve kafalarda yaşatmanın başka gerekleri de vardır. “Dil, tarih, din, kültür ve ulusal birlik” gibi. Aslında vatan toprağını korumak için savaşırken bu değerleri de korumuş oluruz. (Vatan sevgisi)

Şair şehitlerin dilinden Tanrı’ya yakarıyor:

Tanrım senden tek dileğim şudur: Kutsal yerlerimize yabancı eli değmesin. Dinimizin en belirgin tanığı olan ezan sesleri yurdumda sonsuza dek Tanrıya inancımızı haykırsın.(Dine bağlılık ve inanç duygusu)

Dileğim yerine geldiğinde eğer yurdumda bir mezar taşım kalmışsa o bile sana minnetini, şükranını dile getirmek için kendinden geçercesine secde eder. Tanrım, her yaramın içinden kanlı gözyaşları boşanır. Mezardaki cesedim bile onu yabancı ellere çiğnetmediğim için sana sevinç ve mutlulukla dolu bir ruh olarak göklere doğru, Sana doğru yükselir ve belki de en yüce katına ulaşır. (Dinî iman coşkunluğu)

Aydınlık günlerin müjdecisi şafak vakti gibi dalgalan ey şanlı bayrak. Senin için döktüğümüz kanlar helal olsun. Sen yüce ulusunla birlikte sonsuza dek yaşayacaksın, Özgürlük, tarih boyunca özgür yaşayan bayrağımın bağımsızlık, Hakka tapan ulusumun hakkıdır.

"Hakka tapan” Tanrıya tapan demektir. Hak sözcüğü küçük harfle yazıldığı zaman "Bir emek karşılığı elde edilmesi gereken şey” anlamına gelir. Marşın yazıldığı dönem ve şairin ruh dünyası düşünülürse "Hakka tapan" yani Allah’a olan sevgisi sarsılmayan, bu inançla çalışan insanın sonunda kesinlikle zafere, barışa ve mutluluğa kavuşacağına inanan Akif: “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl" diyor. Aslında “hak” sözcüğünün Tanrı karşılığı kullanılmasında Tanrının mutlak adaleti temsil ettiği düşüncesi de yer alır.”

İstiklal Marşı’nın yazıldığı günlerde yurdumuzun bir bölümü düşmanların elindeydi. Hürriyetimizin simgesi olan bayrağımız yas içindeydi. Her vatansever Türk’ün gördüğü her al renk ona bayrağını hatırlatıyordu. Şair, “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” derken özgürlüğe mutlaka kavuşacağımıza olan inancını dile getiriyordu.

İstiklâl Marşı’nın milletimizce yürekten benimsenmesinde onda tarih boyunca daima hür yaşamış olmanın en etkili anim imim bulmasının da payı vardır. Orta Asya Türklerinin Ergenekon’da toplanıp yeni bir Türk devleti kurmaları gibi Anadolu'da da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulacağı inancının dile getirildiği mısralar vardır. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım / Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarı / Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

Mehmet Akif  “İstiklâl Marşı” nda vatanın bir tanımını da yapmıştır. (6. dörtlük-)

Buna göre: a) Vatan, orada yaşayanlar tarafından iyice öğrenilmeli, tanınmalı, b) O toprak uğrunda ölen şehitlere saygı duyulmalı c) Onların ruhlarını azap içinde bırakacak kötü davranışlarda bulunulmamalı d) Vatanı en değerli şeyler karşılığında bile başkalarına vermemeli, bu uğurda ölümü göze alacak kadar vatanı sevmelidir.