Her yazı ya da konuşma birtakım bilgiler, duygular, düşünceler, tasarımlar, gözlem ve yaşantılar içerir. Daha doğrusu, herhangi bir konu üzerinde söz söyleyebilmek, yazı yazabilmek için söyleyeceklerimizin bulunması gerekir. Söyleyeceklerimiz yoksa o konu üzerinde ne konuşabiliriz, ne de yazı yazabiliriz. İşte konuşmanın ve yazının oluşması için gereken, daha doğrusu konuşma ve yazının içerisine yerleştireceğimiz düşünce, duygu, bilgi, gözlem ve yaşantıların tümüne içerik diyoruz.

Kestirmeden söylemek gerekirse içerik, bir yazı ya da konuşmanın iç donanımıdır. Sözü ve yazıyı besleyen her şeydir. Acaba içeriği oluşturan düşünce, duygu, tasarı ve dilek gibi öğelerin kaynakları nelerdir? Bu kaynaklardan nasıl yararlanırız?

Gözlem ve Yaşantılarımız

Jean-Paul Sartre, Sözcükler adlı eserinde, yazmaya başladığı zamanları anlatırken büyükbabasının kendisine verdiği şu nasihati hatırlatıyor ve kısaca şunları söylüyor:

“Yalnız gözleri olmak yetmez, onlardan yararlanmayı da öğrenmeli insan. Maupassant’ın küçüklüğünde, Flaubert’in ne yaptığını biliyor musunuz? Bir ağacın önüne oturtup ağacı anlatması için iki saat zaman veriyordu ona.”

 

Sonrasında da şöyle devam ediyor:

“Böylece görmeyi öğrendim. Aurillac anıtlarının doğuştan adanmış ozanıydım, gönlüm yanarak bakıyordum, öteki anıtlara: Yazı altlığı, piyano, saatin sarkacı; bunlar da —neden olmasın— ilerdeki yazı cefalarımda ölümsüzleşecekti. Gözledim. Yürek karartıcı ve aldatıcı bir oyundu bu: Kaba kadifeden koltuğun önüne dikilmek ve uzun uzun bakmak gerekiyordu. Söylenecek ne vardı? Olsa olsa, koltuğun yeşil ve pütür pütür bir kumaşla kaplı olduğu, iki kolu, dört ayağı, üzerinde iki tane ağaçtan çam kozalağı taşıyan bir arkalığı bulunduğu söylenebilirdi. Şimdilik bu kadardı ama, yeniden dönecektim bu konuya, gelecek sefer daha iyisini yapacak, sonunda onu avcumun içi gibi tanıyacaktım; ilerde bu koltuğu anlattığım zaman, okuyucular: “Aman ne kadar güzel incelenmiş, aman ne kadar iyi görülmüş, aman ne kadar doğru! İşte size uydurma olmayan çizgiler” diyeceklerdi. Gerçek bir kalemin yazdığı gerçek sözcüklerle gerçek nesneleri anlatarak benim de gerçek olmamam için işe şeytanın karışması gerekirdi. Kısacası her zaman bana bilet soracak biletçiye verilecek cevabı biliyordum ben.”

Bir konuda yazı yazabilmemiz, o konu hakkında gözlem, bilgi ve deneyimlerimizin olmasına bağlıdır. Bu yönden, Sartre’ın görüşlerinin doğruluğu fark edilir. Bir objeye, olaya ya da manzaraya uzun süre bakmak, ayrıntıları daha iyi görmemizi sağlar. Giderek o         nesne, yaşantımızın bir parçası olur. Bunun için üzerinde gözlem, bilgi ve deneyimlerimizin olmadığı bir konuda ne denli zorlanırsak zorlanalım, başarılı bir yazı yazamayacağınız bir gerçektir. Denizi görmemiş bir öğrenci topluluğundan, “fırtınalı bir havada denizin görünüşünü betimleyen bir yazı” yazmaları istendiğini düşünelim. Bu konuda bir şeyler okumamışlarsa, filmlerde de görmemişlerse denizi, onlardan ne yazmaları beklenebilir? Hayal dünyalarından y:ı tarlansalar bile, gene de ortaya bir şeyler koyabilecekleri düşünülemez. Çünkü hayal kurma, gerçek hayattan gözlem yoluyla eldi“ ettiğimiz izlenim ve düşünceleri, iç dünyamızda yeniden canlandırma işidir. Bu bakımdan düşünme ve hayal kurma gibi iki temel yetimizin işlekliği de gözlem ve yaşantılarımızın zenginliğine dayanır. Gözlem ve yaşantılarımız sınırlıysa, bunlara bağlı olarak düşünce ve hayal dünyamız da sınırlı olacaktır. Bütün bunlarla şunu demek istiyoruz: Bir yazı ya da konuşmayı oluşturmada söyleyeceklerimizi bulmamızda gözlem ve yaşantılarımızın etkisi büyüktür. Bir bakıma anlatım, gözlem ve yaşantılarımızı yansıtmak değil midir? Bir romancıdan bir fıkra yazarına değin bütün sanatçılarda bu böyledir.

Yazı yazmada son derece etkili olmasına rağmen gözlemlerden yararlanamayışımız gerçektir. Varlıkları, nesneleri, olayları ve kişileri işlerken özgün olamamamız , tekdüzeliğe düşmemiz genellikle bunun sonucudur. Öyleyse, yazılarımızda özellikle gözlemlerden yararlanmanın gereğine inandırmalıyız kendimizi.

Özetle belirtmek gerekirse, gözlem, varlıkların ortak yanlarını, herkesçe görülen ayrıntılarını saptama işi değildir. Onları birbirinden ayıran yanlarını belirleme işidir. Bir başka deyişle, gözlem, varlıkların özgün yanlarını araştırıp ortaya çıkarmadır. Bu konuda Flaubert, yazarlara şu öğüdü veriyor:

“Kimsenin görmediği ya da bilmediği bir yanını bulmak için olaylara gerektiği kadar uzun ve dikkatli bakmalı.”

Okuma ve Araştırma

Üzerinde yazı yazacağımız ya da konuşma hazırlayacağımız her konuyu salt gözlem ve yaşantılarımıza dayanarak açıklamamız olanaksızdır. Yeryüzündeki olaylara, sorunlara ilk bakan biz değiliz kuşkusuz bizden önce de nice kişiler, birçok konulara bakmışlar, birçok sorunlara eğlenişlerdir. Onlarla ilgili düşüncelerini, duygularını, tasarılarını yazıya dökmüşlerdir. Hatta ilginç saptamalarda da bulunulmuştur. Bütün bunlar, söyleyeceklerimizi besleyen birer kültürel kaynaktır. Gözlem ve yaşantılarımız bu birikimlerle daha da değer kazanır. Bu nedenle bu kültürel kaynaklardan da yararlanırız. Bizi böyle yararlanmaya iten, seçtiğimiz konunun türüdür de. Sözgelişi, “Azgelişmiş ülkelerde nüfus artışım önleme” sorununu konu edinen bir yazı yazacağımızı tasarlayalım. Böyle bir konuda söyleyeceklerimizi, salt gözlem ve yaşantılarımızdan çıkartanlayız. Bu konudaki yazılara, araştırmalara başvurma zorunluğunu duyarız. Söyleyeceklerimiz, bu kaynakları kullanmakla daha inandırıcı olur. Azgelişmiş bir ülkenin çocuğuysak, çok çocuklu bir aile ortamında yetişmişsek kuşkusuz bu konuda söyleyeceklerimize gözlemlerimizi, yaşantılarımızı da katacağız. Gelgelelim, bu gözlem ve yaşantılar, yazımızı tek başına ayakta tutmaya yetmez. Okuma ve araştırmalarımızla bunları başkalarının gözlem ve düşünceleriyle de pekiştiririz. Böylece yazımızın düşünce yapısı sağlamlaşır, yazımız bir inandırıcılık kazanır. Bu nedenle, başkalarının gözlem ve yaşantılarından, düşüncelerinden, bilgilerinden nasıl yararlanacağımızın yöntemine de değinmek gerekir.

Kestirmeden söyleyelim; sözlü ve yazılı anlatım çalışmalarında bizi başarısızlığa düşüren nedenlerden biri de, ele aldığımız konu üzerinde gerekli bilgileri verememektir. Değişik konularda yazacağımız yazılar, yapacağımız konuşmalar, bu alanlarla ilgili gerekli bilgileri ve gözlemleri edinmemizi de zorunlu kılar. Sınıf içi yazma çalışmalarında, genellikle eski bilgilerimizle, gözlem ve yaşantılarımızla yetiniriz. Ama sınıf dışı yazma çalışmalarımız için değişik kaynaklardan yararlanarak bilgi toplayabiliriz. Çünkü eski bilgilerimiz olsun, yaşantılarımız olsun, hemen her konuda söyleyeceklerimizi karşılamaya yetmez. Diyelim ki, “öğreniminiz boyunca sizi en çok etkilemiş öğretmeninizi tanıtmanız” konusunda bir yazı yazacaksınız. Böyle bir konuda başka kaynaklara başvurmanız gerekmez. Gözlerinizi geçmiş yıllara, yaşantılarınıza çevirecek, söyleyeceklerinizi o birikimlerden çıkaracaksınız. Bize verilen konu, “Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasında milliyetçilik akımının payı” olsa, bu konuda bir yazı yazmamız gerekse, gözlem ve yaşantılarımız bunu yazabilmemize yetmez. Çünkü böyle bir konunun bizim yaşantılarımızla, gözlemlerimizle bir ilgisi yoktur. Konu, birtakım belgeleri gerektirir. Bu nedenle okuma ve araştırma yapmamız, değişik kitaplara başvurmamız zorunludur.

Konumuzla ilgili olarak okuma ve araştırma yaparken gideceğimiz ilk yer kitaplıklardır. Kitaplıktan yararlanmanın da belli bir yolu ve yöntemi vardır. İyi bir okuyucu neyi, nerede, nasıl bulacağını bilir. Bu da onun kitaplık düzenini tanımasına bağlıdır. 

Dewey Onlu Sistemi

Kitaplıkların çoğunda kitaplar, Dewey Onlu Sistemine göre sınıflandırılır. Bu sisteme göre, kitaplar 10 ana sınıfa ayrılır. Bu sistemde amaç, aynı konu ile ilgili kitapları, kitaplıkta aynı yere toplama ve yerleştirmedir. Buna göre kitaplar, şu genel başlıklar altında, şu numaralara göre sınıflandırılır:

a-Ansiklopediler, süreli yayınlar, genel konularla ilgili kitaplar.

b-Estetik, psikoloji, felsefe, mantık (insan düşüncesi).

c-Kutsal kitaplar, tapmaklar, mitolojiler vb. (insanın Tanrı üzerine düşünceleri).

d-Sosyoloji, eğitim, yönetim vb. (insanın çevresi üzerine düşünceleri).

e-Dil, sözcükler, yabancı diller vb. (insanın konuşma üzerine düşünceleri).

f-Astronomi, fizik, kimya, matematik vb. (insanın kendisiyle ilgili şeyler üzerindeki çalışmaları).

g-Tıp, radyo, tarım, mekanik vb. (insanın yarattığı şeyler üzerine düşünceleri). Müzik, resim, fotoğraf, oyun ve sporlar vb. (insanın yarattığı güzel şeyler üzerine düşünceleri.)

h-Romanlar, şiirler, tiyatro eserleri, denemeler vb. (insanın yazma dünyası).

i-Gezi eserleri, coğrafya, biyografyalar vb. (gezilerin, hayatların ve olayların yazılı kayıtları).

Dewey Onlu Sisteminde her ana bölüm yine kendi arasında on yardımcı bölüme, her yardımcı bölüm de yine on, ikinci derecede bölümlere ayrılarak numaralanır.

Kart Katalog:Roman, öykü, şiir, deneme gibi kitaplar yalnız yazar ve kitap adlarına göre fişlenir. Bunların dışındakiler ise hem kitap ve yazar adına, hem de konularına göre kart kataloglara işlenir. Kart kataloglarda kitaplarla ilgili şu bilgiler bulunur:

1-      Kitabı isteme numarası (Bu numara kataloğun sol üst köşesinde bulunur. Almak istediğimiz kitabın ve yazarının adlarını bir kâğıda yazarak ilgili görevliye verirsek kitabı bize kolayca bulabilir.

2-      Yazarın adı.

3-      Kitabın adı.

4-      Kitabın baskısıyla ilgili bilgiler (Basıldığı yer, basımevi, baskı tarihi).

5-      Kitabın sayfa sayısı, yazarının doğum, (yaşamıyorsa) ölüm tarihleri. 

Kitap Bulma

Belirttiğimiz gibi, her kitap için üç katalog tutulur. Yukarıdaki bilgiler bu kataloglarda yer alır. Diyelim ki üzerinde çalışacağımız konuyu biliyor, ama bununla ilgili kitapları da, bu kitapların yazarlarını da biliyoruz. O zaman konu kataloglarının bulunduğu fiş dolabına bakar, aradığımız kaynakları bulabiliriz. Yazar ve kitap adları yararlanacağımız kaynaklar olarak bize verilmişse kitap adlarına ya da yazar adlarına göre düzenlenmiş kart kataloglardan yararlanırız.

Kitaptan Yararlanma:

Kitaptan yararlanma, öncelikle onların nasıl düzenlendiğini tanımamızı gerektirir. Kitapların nasıl düzenlendiğini, bu düzen içerisinde yer alan bölümlerin görevlerini tanırsak, bir kitabın ihtiyacımıza cevap verip vermediğini kısa bir sürede kestirebiliriz. Kitabın tümünü okumadan onun ne hakkında olduğunu, neleri kapsadığını kolayca bulabiliriz.

İyi düzenlenmiş bir kitapta şu bölümler bulunur:

1-“Kapak” sayfası: Bu sayfada kitabın adı, yazarının adı; kitabı basan basımevinin (yayınevinin) adı, bulunduğu yer ve kitabın basıldığı tarih belirtilir.

2-“Basım” ve “yayım hakkı” sayfası: Bu sayfada kitabın basım ve yayım hakkının verildiği tarih belirtilir, kitabın baskı tarihi yer alır.

3-“Giriş”, “önsöz” ya da “tanıtma”: Adları anılan bu bölümlerde yazar, kitabın yazılış amacını, kimler için olduğunu, ele aldığı konunun özelliklerini tanıtır.

4-“İçindekiler” sayfası: Kitapta yer alan konular, ana ve yan başlıklar kitaptaki sırasına göre yer alır. Bölümler, her bölümün kapsadığı konular, başlıklarıyla gösterilir.

5-“Metin” bölümü: Kitabın gövdesidir bu bölüm.

6-“Bibliyografya” bölümü: Kitabın hazırlanışında yararlanılan kaynaklar bu bölümde belirtilir. Kimi kitaplarda bu kaynaklar konu alanına, kimi kitaplarda da yazar adlarına göre ayrılarak gösterilir.

7-“Sözlük” bölümü: Kitapta geçen terimlerin, seyrek kullanılan sözcüklerin açıklandığı bölüm.

8-“Dizin” (index) bölümü: Kitabın sonunda yer alan bu bölümde, konular ve konuların anahtar, yani temel kavramları alfabetik bir sırayla verilir.

Kaynak Kitaplar:

Kaynak kitaplar genellikle kitaplıkların belli bir bölümünde toplanır. Bu kitaplar, kitaplıkta yararlanılmak üzere kullanılır, yani dışarıya verilmez. Ansiklopediler, atlaslar, sözlükler, yıllıklar, antolojiler bu tür kitaplardır. Türlü konularda yapacağımız araştırma, bilgi toplama için bu kitaplardan geniş ölçüde yararlanabiliriz. Bu kitaplar da kendi aralarında türlendirilir. Sözgelimi, Türk Ansiklopedisi, Hayat Ansiklopedisi bizde genel ansiklopedilerdir. Belirli alanlara göre sınırlandırılmamıştır, hemen her konuda, türlü maddelere yer verilmiştir bu ansiklopedilerde. Öte yandan, belirli alanlara göre sınırlandırılmış ansiklopediler de vardır: Hayvanlar Ansiklopedisi, Güzel Sanatlar Ansiklopedisi, Meşhur Adamlar Ansiklopedisi, İslâm Ansiklopedisi gibi.

Bilgi Toplama Yöntemi

Konumuzla ilgili kitapları ve kaynakları kitaplıklardan bulduğumuzu tasarlayalım. Bundan sonra yapacağımız iş, yazacağımız yazıdaki ana düşüncemize, yani amacımıza göre onları okuyup değerlendirmektir.

Üniversite öğrencilerinin başarısızlığı üzerine yapılan bir araştırmada, başarısızlığı hazırlayan nedenlerden biri olarak öğrencilerin kitaplardan, yararlanma bir başka söyleyişle, çalışma yöntemini bilmeyişleri gösterilmektedir. Bu bir gerçektir. Liselerden üniversitelere gelen gençlerin büyük bir çoğunluğu, okuduklarından tam yararlanmayı, not alma, bir yazıyı fişleme, kısaltma, yeniden yazma gibi çalışmaları gerektiği ölçüde bilmemektedirler. Bu tür çalışmalar yalnız bir yazıyı hazırlamada değil, hemen her türlü konuyu hazırlamada gerekir. Bunların nasıl ve ne yolda yapılacağını bilmeyen bir öğrenci, istenilen sonucu alamaz. Bu nedenle bilgi toplama yöntemini çok iyi tanımamız gerekir.

 

Okuma ve Not Alma:

Bir konuda bir rapor hazırlama ya da yazılı bir inceleme yapmak için değişik kaynaklara başvururuz. Bu kaynaklardan not almak için önce kaynaklarla ilgili bibliyografya kartları hazırlarız. Kaynaklarımız ya bir kitap olur ya da bir ansiklopedide yer alan inceleme ve makale ya da bir dergi ve gazete. Kaynağın türüne göre bibliyografya kartında şu noktaları belirtiriz:

a-      Kitaptan not alacaksak:

1-      Kitabı yazanın soyadını ve adını yazarız.

2-      Kitabın adını yazarız.

3-      Kitabın kaçıncı baskı olduğunu belirtiriz.

4-      Basıldığı yeri belirtiriz.

5-      Basımevi ve basılış tarihini belirtiriz.

b-      Ansiklopediden not alacaksak:

1-      Varsa, yazarın soyadını ve adını belirtiriz.

2-      Tırnak içinde konunun adını gösteririz.

3-      Altı çizgili olarak ansiklopedinin adını veririz.

4-      Baskısını belirtiriz.

5-      Yazının yer aldığı cildi gösterip sayfa numarasını veririz.

c-       Bir dergi ya da gazeteden not alacaksak:

a-      Yazarının soyadını ve adını belirtiriz.

b-      Tırnak içinde makalenin adını belirtiriz.

c-       Altı çizgili olarak gazetenin ve derginin adını göste ririz.

d-      Gazete ya da derginin tarih ve sayısını belirtiriz.

e-      Makalenin bulunduğu sayfayı gösteririz.

Bibliyografya kartlarıyla okuyacağımız ve inceleyeceğimiz kaynakları saptamış oluruz. Bundan' sonra okuma ve not almanın ikinci basamağı başlar. Bu noktada dikkat edeceğimiz yön şudur: Önce okuyacağımız bölüm ya da bir yazıyı hızla gözden geçirir, ana düşünceyle ilgili yönleri saptarız. İkinci kez bu saptadığımız noktaları okuyarak not alırız.

Not alma:

okuduğumuzu ya da dinlediğimizi olduğu gibi kağıt üzerine aktarma değildir. Yararlı bulduğumuz temel noktalan ayırmalıyız. Bunun için de şu noktalara uymalıyız:

1-      Parçadaki anahtar sözcükleri çok iyi seçmeliyiz.

2-      Anlamını bilmediğimiz sözcükler için sözlüğe başvurmalıyız.

3-      Paragraflardaki düşünceleri ayırmalıyız.

4-      Parada söz sanatları varsa bunları atlamalıyız.

5-      Paragraftaki düşünceleri kendi sözcüklerimizle yeniden anlatmalıyız.

Aşağıdaki parçayı okuyup bunun üzerinde not alma denemesi yapalım:

“Türkiye ekonomisinde istihsal hacmi itibariyle başta gelen ziraat mahsullerinden sonra ikinci olarak madenler yer almaktadır. Gerçi Türkiye topraklan madenler bakımından da zengin bir durum arz etmektedir. Taşkömürü, linyit, bakır, krom, demir, manganez, antimuan, manyezit, borasit, kükürt gibi muhtelif madenler bugün kısmen devlet eliyle ve kısmen de hususi müteşebbisler tarafından işletilmektedir. Türkiye’de devletçe işletilmesine lüzum görülen madenleri işletmek ve finanse etmek vazifesi Etibank’a verilmiştir. Halen Türkiye’de linyit istihsalinin % 75’i, demir cevheri istihsalinin % 97’si ve krom cevheri istihsalinin de % 30’u Etibank’ın maden işletmeleri tarafından temin edilir. Bunların dışındaki bütün madenler, hususi teşebbüsler tarafından işletilmektedir.”

Hakkı TOKLU

Bu parçayı ana noktaları ile şu biçimde not haline getirebiliriz:

Madenlerimiz ve işletilmesi

Ülkemiz, madenler yönünden oldukça zengindir.

Başlıca madenlerimiz: Taşkömürü, linyit, bakır, krom, demir, manganez, antimuan, manyezit, borasit.

Bu madenlerin İşletilmesi İki biçimde olur: Devlet ve özel girişim.

Devlet adına İşletmeyi Etibank, öbür madenleri de özel girişim işletir.

Bu kısa deneme, not almanın metni sözcük sözcük aktarma olmadığını bize gösteriyor. Not almanın, önemli noktaları kendi sözcüklerimizle saptama ve yeniden deyimleme olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Özet Çıkarma:

Bilgi toplarken zaman zaman özetlemelere de baş vururuz. Özetleme, bir yazının temel özelliklerini, anlatmak işlediklerini bozmadan kısaltarak yeniden yazmadır. Bunu yapabilmek için yazının konusunu, ileride de belirteceğimiz gibi, düşünce düzenini (planını) iyice kavramamız gerekir. Not almadan ayrılım yanı, özetlemeyi, maddelere bağlamadan yaparız. Bu nedenle, yazıda düşüncelerin belirtilmesinde birinci derecede etkisi olmadan ayrıntıları atarız. Özetlemenin, düşüncelere dokunmaksızın yazıyı yoğun hale getirme işi olduğunu unutmamalıyız.

Not almada olduğu gibi özetlemede de kendi sözcük ve cümlelerimizi kullanmalıyız. Ancak çok önemli sözcükleri ve cümleleri metinden de aktarabiliriz. Bu sözcük ve cümlelerin metinde özel bir önemi varsa altını çizeriz. Özetlemelerde genellikle geniş zamanlı fiiller kullanılır. Özetleyeceğimiz metnin özelliğine göre şimdiki zaman fiil kipini de kullanabiliriz. Özetlemenin sınırını, yani uzunluğunu-kısalığını da önceden belirtmeliyiz. Aşağıdaki parça üzerinde yapacağımız özetleme çalışması bu konuda aydınlanmamızı sağlar:

“Reşat Nuri Güntekin edebiyat sanatının her şeyden önce bir dil sanatı olduğunu bilen bir yazardı. Okul çocuklarından yurdun en uzak köşelerindeki ancak okuyabilen yurttaşlara kadar yayılmış bulunan büyük ününü bu bilgisine borçludur. Başka yazarların ne dediklerini anlamayanlar, Reşat Nuri Güntekin’de kendi dillerini buluyorlardı. Deyişindeki rahatlık, içtenlik, günlük konuşmaları andıran sadelik, çoğunluğu onun kitaplarına çekiyordu. Okuyucular, onun kişilerine söylettiği sözleri kendileri söylemişler gibi bir duygu içindeydiler. Bu duygu, okul çocuklarından yurdun en uzak köşelerindeki ancak okuyabilen yurttaşlara kadar, bütün toplumu edebiyat sanatına ısındırıyordu. Reşat Nuri Güntekin’e gelinceye değin anlaşılmaz bir dille anlaşılmaz bir deyişin birleşmesi sayılan edebiyat, halkın dilini halkın deyişi ile birleştirerek topluma yayıyordu.”

Orhan HANÇERLİOĞLU

Bu yedi cümlelik ve 104 sözcüklük parçayı şöylece özetleyebiliriz:

“Reşat Nuri Güntekin, diline özen göstermiştir. Bunun için de herkesin anladığı ve sevdiği bir yazardır. Onun, kendisinden önceki yazarlardan, ayrılarak dil ve deyiş yönünden halka yönelmesi hem edebiyat anlayışını değiştirmiş, hem de toplumu edebiyata ısındırmıştır.”

Görüldüğü gibi, parçayı üç cümleye ve 35 sözcüğe indirdik. Gerekirse bütün parçayı tek bir cümle ile de özetleyebiliriz: “Reşat Nuri Güntekin’in dil ve deyiş özellikleri hem kendinin sevilmesini, hem de toplumun edebiyata ısınmasını hazırlamıştır.” Bu tek cümlelik özet, ayrıntısız bir özetlemedir. Özellikle resmi yazılarda konunun özeti kimi zaman bir cümle ya da birkaç sözcük içerisinde özetlenir.

Alıntı Yapma:

Not alma ve özetlemenin yanında, bilgi toplarken yazılarımızda kullanmak üzere, okuduklarımızda kimi cümle ve bölümleri olduğu gibi aktarma gereksinimi de duyarız. Bunu, düşünceyi geliştirme konusunda değindiğimizde de belirteceğimiz gibi, söyleyeceklerimizi destekleme ya da tanık gösterme için yaparız. Bu nedenle aktardığımız cümle ya da bölümü yazımızda tırnak içerisinde gösteririz. Alıntı yaptığımız kaynağı da, ya yazımızın içerisinde ya da sayfanın altında dipnot olarak gösteririz. Örneğin:

“Ortaöğretimden ne anlıyor ve ne bekliyoruz? Atatürk, “ortaöğretimin amacı, memleketin muhtaç olduğu muhtelif hizmet ve sanat erbabım yetiştirmek ve tahsil-i âliye (yükseköğretime) namzet kılmak,” derken, bize, sanırız ki en kısa yoldan öğretimin ana programını çizmiş oluyor. Öyle ise pürüzlerin düzeltilmesi bu esasa göre olursa ortaöğretim amacına varmış olacaktır.”

Orhan BURİAN

Yazar, ortaöğretimdeki pürüzlerin giderilmesi konusunda düşüncelerini belirtirken söyleyeceklerine inandırıcılık kazandırmak gereği ile Atatürk’ün bu konudaki bir sözünü alıntılıyor. Sözü tırnak içine almakla da kendi sözlerinden ayırıyor.