Konuşma ve Yazma

Dinlemek ve okumak ana dilinde bir ölçüde pasif bir faaliyet; anlatmak ise aktif bir faaliyettir. İnsan, amacını söz veya yazı ile anlatmak için, zihninde düşüncelerini belirler, düzenler; kelimeler seçer, cümleler kurar, tesirli ifade yolları arar. Bir dili çok iyi öğrenmiş sayılmak için, o dille duygu ve düşüncelerini sözlü veya yazılı anlatabilmek, deyimlerini yerinde kullanabilmek gerekir. Bugünün vatandaşı için sözlü ve yazılı ifade, vazgeçilmez birer beceri olmuştur.

İfade (doğru ve güzel yazma ya da konuşma) bir kişinin yetişme seviyesini anlatır. İnsan, üzerinde konuştuğu veya yazdığı konuyu, yaşayarak, okuyarak edindiği bilgilere, kanaatlere göre düşünür, derinlere inebilir. Olayların sebeplerini bulur, sonuçlarını tasarlar. Hayat boyunca edindiği tespitlerini, hatıralarını ekleyerek, anlatımı inandırıcı kılar. Sözcük hazinesinin zengin veya yetersiz oluşu, düşüncelerinin ifadesinde yansır. Konuşmayan, iyi konuşma becerisi; yazmayan, iyi yazma becerisi kazanamaz. Anlatım becerisini, konuşarak, yazarak öğrenmek gerekir. Doğru konuşma, doğru yazma yalnız dilbilgisi kurallarını öğrenmekle kazanılamaz.

Anlatım iki türlüdür:

1-   Sözlü anlatım (Konuşma)

Konuşma, kişinin isteklerini, duygu ve düşüncelerini sözle bildirmesidir. Konuşma üç unsurdan meydana gelir:

a-   Düşünce, amaç,

b-   Bunun ifadesine yarayan araç, dil,

c-    Dilin oluşmasını sağlayan ses ve konuşma organları.

Düşüncenin doğması ve dışa yansıması bakımından konuşma kişiye özgü bir faaliyettir. Sözün hemen her zaman başkalarına yöneltilmesi bakımından ise toplumsal bir nitelik taşır. Bundan dolayı konuşmaya dördüncü bir unsur olarak dinleyici de katılabilir.

Günümüz toplumunda hayat tekdüzelikten çıkmış, çeşitlenmiştir. Kişinin günlük hayatı iş, eğlence, toplumsal ilişkilerle doludur. Bu faaliyetlerin ve ilişkilerin hepsi konuşmayı gerektirir: Günlük işlerimizi konuşarak yürütür, bilgi alış verişimizi konuşarak yaparız.

Konuşmak, başkalarına düşünce, tasarı, sıkıntı ve sevinçlerini anlatmak olarak da insan hayatında ruhî bir ihtiyaç niteliğiyle belirir.

Konuşma, eğitim-öğretimin de temel yoludur. Öğretmen-öğrenci arasında bilgi alış verişi, öğütleme, açıklama, düzeltme, değerlendirme en çok konuşma ile yapılır.

Sözlü anlatım, kişiye kazandırdığı mantıklı düşünme, doğru anlatma alışkanlıkları ile yazılı anlatımı da hazırlar.

2-   Yazılı anlatım (Yazma)

Yazma, konuşma gibi bir anlatım yoludur. Ancak ondan ayrı beceriler de gerektirir; her konuşan, söylediğini yazamaz.

Yazmanın konuşmaya göre özellikleri şunlardır:

a-   Yazı, konuşmadaki ses, vurgu, jest ve mimik imkânlarından mahrumdur.

b-   Konuşan da yazan gibi düşünür, sözüne giriş yapar, düşüncelerini sıralar, sözcüklerini seçer; ama yazıda bunlar daha çok önem kazanır, çünkü yazı kalıcıdır. Yazı, basılıp yayımlandıktan sonra özür kabul etmez. Yapılan hatalar ancak ikinci bir yazı ile düzeltilebilir.

c-    Konuşmada bazı yanlışlar, dil sürçmeleri fark edilmez, geçilir; dinleyici, konuşanın amacını kavramaya çalışmakta olduğundan, sözcüklerine ayrı ayrı dikkat harcamaz. Yazı ise okuyanın gözü önünde durmaktadır; onda yersiz bir kelime, bozuk bir cümle, hemen göze çarpar. Yazan, bu yönlere özen gösterir. Bundan dolayı yazı, konuşmaya göre daha açık, doğru ve özlü olmalıdır.

d-   Yazanın konuşana göre daha çok zamanı vardır. Yazacaklarını düşünerek toparlar, sözcüklerini iyi seçer, eksiklerini çeşitli kaynaklardan arayarak tamamlar. Böylece yazı, anında (irticalen) yapılmış bir konuşmaya göre daha güvenilir bir durumda olur.

Yazma, araştırmaya ve eksiklerini tamamlamaya, yanlışlarını düzeltmeye yöneldiği için, insanın bilgi kazanması, zihince olgunlaşması ve tutarlı düşünce alışkanlığı kazanması sonucunu da doğurur.

e-    Yazmanın konuşmadan bir farkı da, düşüncelerin kâğıda dökülmesi sırasında başlık, giriş, bölüm, paragraf gibi anlama bağlı biçim ve düzenleme bilgisini gerektirmesidir. Yazının mektup, telgraf, dilekçe, duyuru, inceleme, makale, görüşme (mülakat) gibi türleri, kendine has biçimler, düzenlemeler ister. Yazma büyük harf, noktalama yazım kuralları gibi bilgileri de gerektirir. Mektup, dilekçe gibi türlerde kullanılacak hitap, saygı ve nezaket sözleri de öğrenilmelidir.

Anlatımda Dikkat Edilecek Hususlar

Anlatım her ne şekilde olursa olsun belli kurallar dikkate alınarak oluşturulmalıdır. Kurallara riayet edilerek oluşturulmuş bir anlatım daha başarılı ve etkilidir.

Bu hususları şu başlıklarda toplayabiliriz:

Anlatı sırası: Anlatımı oluşturan öğeler belli kurallar dahilinde bir araya getirilir. Dilimizde sözcüklerin, söz öbeklerinin, cümle ve paragrafların oluşumu belli kurallara dayanır. Hiçbir dil unsuru rast gele bir araya gelmez. Kelimeler, cümleler ve paragraflar arasında hem yapı hem anlam bağı vardır.

Anlamsal birlik: Anlatımı oluşturan öğeler arasında anlam bağı bulunmak zorundadır. Herhangi bir unsurun aykırılığı anlam kargaşasına yol açacaktır. Anlatımdaki tüm unsurlar tema ve konu ile bağlantılı olmalıdır.

Anlatımda duruluk ve akıcılık: Anlatım hiçbir engele uğramamalı ifadeyi ve anlatımı zora sokacak dil bozukluklarına, mantık hatalarına, tutarsızlığa yer verilmemelidir. Gereksiz ifadeler tema ve konu ile verilmek istenen iletinin anlaşılmasını zorlaştıracaktır.

Anlatımda içtenlik: Anlatım ile ortaya konan bilgi, haber, duygu anlatı sahibi tarafından kanıksanmalıdır. Anlatımda inandırıcılık ve samimiyet anlatımın etki gücünü arttıracaktır.

Yazım ve İmla: Anlatımın belli dil kurallarına uygun olması beklenir. Dil kurallarına uygunluk anlatımın anlaşılırlığını artıracaktır.

Anlatımda özgünlük: Anlatımın yeni daha önce değinilmeyen bir konudan bahsetmesi; yeni bir anlatım şekli ile sunulması anlatımın başarısını arttıracaktır.

Anlatımı Oluşturan Öğeler:

Anlatım yapısal olarak; söz, söz öbekleri, cümle ve paragraflardan oluşur; anlamsal olarak ise amaç, konu, tema, ileti vb. unsurlardan oluşur. İyi ve etkili bir anlatımda bu unsurlar tasarlanarak bir araya getirilir.

Anlatımla ilgili kavramlar:

Bağlaşıklık:

Bir metni oluşturan unsurların dil kurallarına uygunluğuna bağlaşıklık denir. Bir anlatımın bağlaşıklık kurallarına uygunluğu anlatımın daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Bağlaşıklık bir dil bağıntısıdır.

Örnek: “Sevdiği kitabı bir an olsun yanından ayırmıyordu.”

Cümlesinde öznenin, yüklemin ve söz öbeklerinin yeri bellidir. Dilde oluşturulan cümle ve benzeri dil birliklerinde öğelerin yerleri bellidir.

Bir dilde çekim eklerinin yapım eklerinden sonra gelmesi; sıfatların isimlerden önce gelmesi, yapım ekleri yolu ile yeni kelimelerin türetilmesi vb. dil bilgisi kuralları bağlaşıklık olarak nitelenmektedir. Bağlaşıklık dildeki unsurların birbirine belli kurallar ile bağlanmasıdır.

Örnekler:

Akşam olunca kuvvetli bir rüzgar çıktı.

Aradan yıllar geçmesine rağmen şehrin güzelliğinde bir eksilme olmamıştı.

Hastalık tüm vücudunu sinsice sarmıştı.

Bağdaşıklık:

Metni oluşturan unsurlar arasında yalnızca yapısal bağlantı, dil bağlantısı, bulunmaz; bu unsurlar arasında ayrıca anlam bağlantısı da bulunmaktadır. İşte bu anlam bağlantısına bağdaşıklık adı verilmektedir.

Örnek:

Yıllar sonra aldığı mektup ile hayata yeniden bağlandı.

Ormanlardan şehre doğru serin ve temiz bir hava geliyordu.

Cümlelerinde iletinin alıcıya ulaşmasında bir engel bulunmamaktadır. Sözcükler doğru seçilmiştir. Mantıksızlık ya da tutarsızlık yoktur.

Bağdaştırma:

Dil unsurlarının bir duyguyu, durumu veya olayı ifade edebilmek için belli kurallar dahilinde bir araya gelmesine bağdaştırma denir.

Bağdaştırma iki türlüdür:

Alışılmış bağdaştırma:Dilde birçok defa kullanılmış herkesçe bilinen zaman içinde ifade gücü sıradanlaşmış dil guruplarına alışılmış bağdaştırma denir. Dilde her türlü ifade gurubu bağdaştırma olarak adlandırılır. Bunlar isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, edat, bağlama vb. guruplar birer bağdaştırmadır.

Örnek:

Demir kapının sürgüsü usulca çekildi.

İşçiler dar yokuştan hızlı adımlarla indiler.

Yukarıdaki örneklerde dil gurupları sıradandır.

Alışılmış bağdaştırma daha çok düz yazı metinlerde kullanılmaktadır.

Alışılmamış bağdaştırma: Bilinen ifade kalıpları ile anlatılamayan duygu ve düşünceleri anlatmak, anlatımın etki gücünü artırmak için kullanılan yeni dil guruplarına alışılmamış bağdaştırma denir.

Not: Alışılmamış bağdaştırma şiirlerde imge olarak adlandırılmaktadır.

Örnek:

Mavi korku, sessiz çığlık, karanlık su, aynadaki dünya, titrek adımlar, boğucu ışık vb. dil birliktelikleri karmaşık duyguları ifade etmektedir. Görüldüğü üzere alışılmamış bağdaştırmada bir araya getirilen kelimeler bir biri ile anlamsal yönden aykırı kelimelerdir.

Bağlam:

Söz, söz grubu, cümle gibi dil unsurlarının kullanıldıkları yere ve zamana göre anlam kazanmasına bağlan denir.

Örnek:

Bu içten tavırları sayesinde herkesçe kısa sürede sevilmişti.

İçten yanmalı motorların icadı ile bugünkü arabalar üretilmeye başlandı.

Cümlelerinde “içten” sözü farklı anlamlarda kullanılmıştır.

Birinci cümlede: samimi, cana yakın;

İkinci cümlede: dış bir çevre ile sarılmış alan.

Halin Gereği:

Çeşitli olay ve durumlar karşısında buna karşılık en uygun söz öbeğinin kullanılmasına halin gereği denir.

Örnek:

Karagöz - Ne yapayım fes aldıysan?

Hacivat - Ulan, öyle mi derler?

Karagöz - Ya nasıl derler?

Hacivat - Ulan, “Güle güle başında paralansın!” demek yok mu?

Karagöz - Güle güle başında paralansın!

Hacivat - Haa, aferim, işte öyle demeli yaa!... - derken, efendim, onun üzerine evde odun bitmiş, “- Biraz odun al.” dediler, Odunkapısı'na gidip beş on çeki odun aldım.

Karagöz - Güle güle başında paralansın!

Hacivat - Ulan, sus! Bu fes değil, odun aldım, odun.”

Bağlaşıklık ve Bağdaşıklık Yanlışları